br />
Ekonomik yön daha ön planda
Bildirgede, küresel iklim değişikliğinin insanların refah düzeylerinde de
azalmalara yol açacağına işaret edilerek, özellikle 2008 yılında ortaya çıkan ve
etkisini halen sürdüren küresel ekonomik krizin de etkileriyle konunun ekonomik
yönünün daha fazla ön plana çıktığı vurgulandı.
Bir bakıma "çevre mi, kalkınma mı?" ya da "ekoloji mi, ekonomi mi?"
ikilemleri arasına sıkışılıp kalındığı kaydedilen bildirgede, ekonomiyi ön
planda tutan görüşlerde "bekle ve gör" yaklaşımının hakim olduğu, yani iklim
değişimine hala şüpheli yaklaşıldığı ve bugünden önlem almaktansa öngörülen
sorunlar ortaya çıktıktan sonra önlemlerin alınması gerektiğinin düşünüldüğü
belirtildi.
Küresel ekonomik krizde 2 ay içinde (Eylül-Ekim 2008) bankacılık sektörüne
bir çırpıda 2 trilyon dolarlık uluslararası kurtarma paketi oluşturulduğu
kaydedilen bildirgede, şu görüşler aktarıldı:
"Konu diğer bir küresel sorun olan iklim değişimine gelince ise pazarlıklar
nedeniyle önlem alma süreci uzamaktadır. Küresel iklim değişikliğinin yanlış
algılanması da bu konu üzerinde etkilidir. Örneğin ülkemizde iki yıl üst üste
yaşanan kuraklıklardan sonra 2009 yılının yağışlı geçmesi küresel ısınma
hakkında soru işaretleri oluşmasına neden olmuştur. Halbuki küresel ısınma
havaların sürekli ısınması değildir. Küresel ısınma iklimlerde düzensizliklere
yol açmaktadır ve bu yılki yağışlar da iklimlerdeki düzensizliğin
göstergesidir.
Gerçekte bu süreç iklim değişikliği olarak değerlendirilmelidir. Ekonomik
kaygılar bazı etik olmayan önerileri de gündeme getirmektedir. Örneğin CO2
salınımlarını azaltmaktansa küçük Pasifik ada devletlerinin boşaltılmasının daha
ekonomik olacağı gibi öneriler ortaya atılmaktadır. Birleşmiş Milletler de
sürekli olarak, küresel ısınmanın neden olacağı iklim değişimlerinin,
hükümetlerin önlem almaması durumunda, barınma, beslenme ve temiz sudan mahrum
kalma riski bulunan milyonlarca kişinin temel haklarını tehdit ettiği uyarısında
bulunmaktadır. Uzmanlarca küresel iklim değişikliğinin 'iklim göçmenleri'
yaratacağı öngörülmektedir.
Diğer bir deyişle, küresel iklim değişikliği ile mücadelede başarısız olmak,
sadece gelecek nesillere yardımcı olmamak değil aynı zamanda zayıflamış bir
durumda olacak gelecek nesillere daha da kötüleşmiş bir problemin zararlarını
havale etmek demektir. Konuya sadece insan hakları boyutundan değil, doğada
yaşayan diğer canlıların da haklarını düşünerek yaklaşmak gerekmektedir. Çünkü
kendini koruyamayacak ve uyum sağlayamayacak yerlerde yaşayan bitkiler ve
hayvanlar için küresel iklim değişikliğinin bir soykırıma neden olacağından
korkulmaktadır. Nesli tükenme tehlikesi altındaki canlıların hakları ise hiç
gündeme gelmemektedir."
Kyoto 2012'de misyonunu tamamlıyor
Bildirgede, küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı önlem alınmasından
hareketle 1997'de imzalanan Kyoto Protokolü'nü uzun tartışmalardan sonra
Türkiye'nin de 2009'da kabul ettiği anımsatıldı.
Protokolün özetle CO2 emisyonlarının azaltılmasını öngördüğü belirtilen
bildirgede, "Ancak gözden kaçan bir nokta protokolün 'karbon borsası' kavramını
getirmesidir. Karbon borsasının ekonomik bir önlem olması nedeniyle
uygulanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Kyoto Protokolü'nün misyonu 2012 yılında
tamamlanmaktadır. 2009'da Kopenhag'da yapılacak toplantı ile küresel iklim
değişikliği ile mücadele için yeni yol haritaları oluşturulması planlanmaktadır.
Ancak Kopenhag toplantısından önce Poznan'da yapılan ön hazırlık toplantılarında
ekonomik kaygılar nedeniyle sonuç alınamamıştır" denildi.
Bildirgede, küresel iklim değişikliğinin her iki tarafının da korku
politikaları ile sonuç almaya çalıştığı kaydedilerek, bir taraftan dünyanın
sonunun geleceği iddiaları ortaya atılırken, diğer taraftan alınacak önlemler
nedeniyle oluşacak ekonomik kayıpların refah düzeyini azaltacağı yorumlarının
yapıldığı anlatıldı.
Dünya genelinde sera gazı emisyonlarının yüzde 20 azaltılmasının maliyetinin,
gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 1'inden de az olacağının hesaplandığına
işaret edilen bildirgede, iklim değişiminin yol açtığı ekonomik kayıpların göz
ardı edildiği ya da olduğundan daha az gösterilmeye çalışıldığı vurgulandı.
Tarımda kuraklığa bağlı olarak azalan rekolteden kaynaklanan ya da şiddetli
yağışlar sonucunda oluşan kayıpların hesaplanabileceği, turizm gelirlerindeki
azalmanın tahmin edilebileceği belirtilen bildirgede, "Ancak nesli tükenen bir
canlının bedeli nedir? Felaketlerle zarar gören doğal ekosistemlerin
fonksiyonlarını eski haline getirmek için yapılacak harcamalar dikkate alınıyor
mu? Cevabı 'hayır'. Dolayısıyla iklim değişiminin oluşturduğu gerçek ekonomik
kayıplar hesaplanamamaktadır" görüşüne yer verildi.
|