Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Baran idil: “Muhalefetin İstanbul Adayı Olsa İdim”

Kent Plancısı ve Mimar Baran idil; “Muhalefetin İstanbul Adayı Olsa İdim! Bir Mimar ve Kent Plancısı Olarak Neler Söylerdim?” başlığı altında, İstanbul ile ilgili konulara yönelik önerilerini aktardı.

Baran idil, Kent Plancısı/Mimar
Baran idil: “Muhalefetin İstanbul Adayı Olsa İdim”

Arazi Kullanma ve Konut Politikaları (Dönüşüm)
Konut planlamasının en önemli sorunlarından biri olan bu konu, İstanbul’da bugün dahi şehircilik bilincinin ilke ve esaslarıyla bağdaşmayacak şekilde ve hatta aykırı olarak yürütülmektedir. Yapılanların tamamına egemen olan yaklaşım, ranta dayalı münferit müdahale biçimleridir. Ancak bu yöntemle yapılan uygulamalar beraberinde aşırı yoğunlaşmayı ve bu yoğunlaşmadan kaynaklanan ulaşım ve donanım eksikliği sorunlarını da tetiklemektedir. Bu yaklaşımla oluşan betonlaşmanın getirdiği görsel kirlilikle beraber, hava kirliliğinden kaynaklı doğal ve tarihi mekânlara verilen zararlar, kendisine kentsel sağlıklılaştırma amacı olarak bakılan dönüşüm uygulamalarında daha da öne çıkıyor. Örneğin, kentin yapı yoğunluğu zaten yüksek semtlerinde ve özellikle parsel bazında ve tek yapı uygulamalarında, yapı ve nüfus yoğunluğu iki kat arttığı gibi ne bahçe ne de ek otopark olanağı kalmıyor. Bu binalara servis veren yollar ve kaldırımlar otopark olmayı sürdürüyorlar. Oysa bu uygulama için hiç değilse “en az parsel büyüklüğü ya da ada bazı” koşulları getirilse, mevcut yolların otopark olma sorunu çözülebilirdi. Yani kelimenin tam anlamıyla kaotik bir yapılaşma aracı olan dönüşüm yaklaşımının, yer seçiminden, yayaya müdahale ayrıntılarına kadar revizyondan geçmesi gerekiyor. Özetle planlama araçları rant amaçlı güçlerin kontrolündeyken, bu uygulamalardan kamusal bir yararı gözeten sonuç beklemek hayal oluyor.

Bu ve benzeri konular, ulaşım konusunda da değindiğimiz gibi, konut planlamasının tüm boyutlarıyla birlikte gözden geçirilmesini ve yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyor. Bu oluşumun getirmekte olduğu vahim durumu idrak edebilmek için Türkiye’nin daha fazla olumsuzluk örnekleri yaşamasının mantığı görülmüyor. Oysa İstanbul, bu olumsuz gelişmelerden kurtulmanın rol modeli olabilirdi ve halen de bir ölçüde şansı var. Aksi halde, Sayın Cumhurbaşkanının söylediği “İstanbul’a ihanet” sürecinin devam etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Kanal İstanbul projesi

Vizyon Oluşturma Mantığı ve Kanal İstanbul Projesi
Kanal İstanbul projesine de - Ak Parti’nin “olmazsa olmazı” olarak deklare edildiği için - kısaca değinmek istiyoruz. Şöyle ki; “Boğaziçi’nden geçen yabancı gemi sorununu hafifletmek” gibi özetleyebileceğimizin dışında, bilimsellik içeren hiçbir gerekçesi olmayan bu proje, kelimenin tam anlamıyla bir gösteriş ve kapris projesidir. Buna hayal değil, travmalardan sonra yaşanan halüsinasyon demek de mümkün. Proje eğer uygulanırsa İstanbul’u iki kat büyütecek gelişmenin de dinamosu olacaktır. Bu ise, İstanbul’un hem bugün hem de yakın ve orta gelecekte, en korktuğu olumsuzlukların başında gelmektedir. Sanırım İstanbul halkı, şehircilik ilke ve esaslarına dayanmayan ve kendisine elma şekeriymiş gibi sunulan bu projenin, İstanbul’a ne getirip ne götüreceğini artık algılayabilecektir. Gerek bilim ve akademi çevrelerinin, gerekse biraz düşünmesini bilen vatandaşların, ciddi olmaktan uzak bu tür kaprisler konusundaki mücadelemize destek vereceklerine inanıyoruz.

Bu durumu Sayın Cumhurbaşkanımızın “ihanet” saptaması bağlamında değerlendirdiğimizde, “İstanbul’a ihanet Ak Parti yönetiminin rüyalarına kadar işlemiş” diyebiliriz.


İmar Disiplini Sorunsalı (Yağma Kültürü ve Suçu Meşrulaştırma)
Bir kısım sosyal bilimciler, büyük ölçüde, halkın onay ve desteğini almadan oluşturulan disiplinleri sınıflarken şunları söylüyorlar: Askeri disiplin, eğitim ve imar disiplini ve bunlara sonradan eklenen trafik ve ulaşım disiplinleri, katılık ve dokunulmazlık açısından, tüm disiplinlerin önünde yer alırlar! Çünkü bunlara yapılacak yanlış müdahalelerin birey ve toplum yaşamına etkileri öylesine güçlü ve yıkıcı olabilir ki, bunların dışında kalan tüm disiplinler bundan nasibini alır.

Gerek İstanbul gerekse ülke kentlerinin yaşamakta olduğu imar disiplinsizliği, belki de geleceğimizi karartan en büyük sorunsaldır. Çünkü bu konuda siyasi yönetim ve konut güçlerince yaratılan erozyona halkın önemli ölçüde sıcak baktığı bir ortam yaratılmıştır. Giderek halkı daha da sarmalayan bu gelişme, neredeyse bir “yağma kültürüne” dönüşmektedir. Bu gidişi değiştirmeyi, halkın önemli bir kesiminin hoşnutsuzluğuna rağmen göze almamız gerekiyor ve bunu yapacağız. Bunu yadırgayan kesimler, bürokrasinin hastalıklı yapısı ve işleyişini değiştirerek başlayacağımız ve yolsuzluk ve rüşvetle haşır neşir olmuş bu adaletsizliğe son verme girişimlerimizi gördükçe, bize destek vereceklerdir. Çünkü adaletin, halkın gözünde avantacılık ve yolsuzluktan daha değerli bir kavram olarak sürmekte olduğuna inanıyoruz. Ancak, iktidarın kente karşı işlediği bu suçları İstanbul halkına anlatmak için bir ifade yolu bulma işini ivedilikle başarmamız gerekiyor.

İstanbul halkına, İstanbul’a karşı işlenmiş suçların “böyle gelmiş olsa da, böyle gitmeyeceğini” güçlü bir şekilde anlatmamız öncelikli işimiz olmalıdır. Ümit ediyoruz ki bu uzun açıklamaları süzerek üretilecek rafine ve etkili söylemler işe yarayacaktır.

İstanbul Depremi Beklentisi ve Aymazlık Sorunsalı
Deprem uzmanlarının önümüzdeki 30 yıl içindeki deprem beklentileri çok farklı olmasına rağmen, aradaki farklılıklar İstanbul halkı için ümit verici olmaktan uzaktır. 7-10 dereceli tahminlerin en düşüğü olan 7 dereceli depremi Marmara ve kısmen İstanbul yaşadı. Ve sanırsınız ki başına neler gelebileceğini tecrübeyle öğrendi ve bunu fırsata dönüştürerek, imar ve yapılaşma düzeninde ciddi gelişmeler yarattı… Hayır, biliyoruz ki hiç böyle olmadı! O amaçla işe başlandı ama oluşturulan müdahale yöntemleri, rant güçlerinin taleplerine göre şekillendirildi. Depremden kaçış için hayati olan açık alanlar dahi gözden çıkarıldı. Nasıl açıklanabilir ki bu durum?... Türk halkı ölümden korkmaz mı, hatta topluca ölmekten zevk mi alır? Kanımca bu, İstanbul’a yapılan ve sürmekte olan ihanetlerin en önde gelenlerinden biridir. Bu ihanetin devam etmesine müsaade etmemeliyiz ve etmeyeceğiz de. Ama bu durumu da İstanbul halkına özlü bir şekilde anlatmanın yolunu bulmalıyız. Sanırım çok da zor olmasa gerek çünkü İstanbul halkı ne kadar cesur da olsa, pisipisine ölmeyi istemeyecektir.

Baran idil,
Kent Plancısı/Mimar

TÜMÜNÜ GÖSTER HABERİN DEVAMI:   1  |   2  |   3  |   4
http://www.yapi.com.tr/haberler/baran-idil-muhalefetin-istanbul-adayi-olsa-idim_171598.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!