29 Mart 2009 yerel seçimleri ile ardından epey konuşulan ve konuşulacak bir
seçim sürecini daha geride bıraktık. Sonuçlar değişik kesimlerce
değerlendirilirken, kimlik politikalarının öne çıkmasından, genel ülke
sorunlarının tartışılmasına hatta Ergenekon hesaplaşmalarına dek her türden
yorum yapıldı, ancak seçimin 'yerel' açıdan analizi nedense ilgiden uzak kaldı;
ormana bakmaktan ağaçlar ıskalandı. Oysa adı üzerinde 'yerel' seçimlerdi ve her
ne kadar gözlerden ırak olsa da yerel olan oradaydı.
Özellikle İstanbul’daki seçim sonuçları, kentin bazı ilçelerinde gerçekleşen
yönetim değişiklikleri ve bazılarında muhalefetin artan, hatta iktidarı zorlayan
oyları ile yakından incelenmeyi hak ediyor. İstanbul’u incelerken, indirgemeci
olmadan ve birçok etmenin sonuçları etkileyebileceğini gözardı etmeden, oy
tercihlerinde kaydedilir değişiklikler olan ilçeleri mercek altına aldığımızda,
bu ilçelerin hepsinde karşımıza kentsel dönüşüm projeleri çıkıyor: AKP’nin
tekrar iktidar olduğu Beyoğlu’nda, Tarlabaşı ve çevresinden neredeyse oy
alamaması, iktidarı devrettiği Sarıyer ve Kartal, aynı şekilde iktidar
değiştiren Maltepe’de, Başıbüyük’te CHP’nin görünür yükselişi ve
Gülsuyu-Gülensu’da üstünlüğü, Tozkoparan’ın bağlı bulunduğu Güngören’de 2004
seçimlerine göre gerileyen oylar, keza Eyüp ve Zeytinburnu’nda 2004’e kıyasla
gerileme, Küçükçekmece’ye bağlı iken yeni ilçe olan Başakşehir’deki başabaş
mücadele ve Küçükçekmece genelinde de iktidarın nispeten oy kaybı. Tüm bu
gelişmeleri kentsel dönüşüme birebir bağlamaktan kaçınsak da, yukarıdaki ilişki
bir rastlantıdan öte incelenmeyi hak ediyor. Ülkemizdeki uygulamalarıyla,
katılımcılığı yok sayan, kentli haklarını gözardı eden ve kenti insanından
soyutlanmış bir 'rant' makinesine dönüştüren kentsel dönüşüm projeleri, zorla
yerinden etme ile eşanlamlı birer 'barınma hakkı' ihlali. Seçim stratejisini bu
gerçek üzerinden inşa eden muhalefet kazançlı çıktı.
Bir sosyal hak olarak barınma hakkı veya daha doğru bir ifade ile 'yaşamaya
elverişli konut hakkı', 29 Mart seçimleri ile siyasetin gündemine girdi ve seçim
sonuçlarını etkileyen diğer faktörlerin yanında bugün için önemsiz gibi gözükse
de muhtemelen gelecekteki seçim hesaplarında yerini alacaktır. Barınma hakkı
mücadelesi aynı zamanda birçok hak mücadelesinin temeli niteliğindedir. Barınma
ihtiyacı karşılanmadan özel yaşamın gizliliği, ailenin korunması, sağlıklı bir
çevrede yaşam, çalışma, eğitim ve öğrenim, sağlık hizmetlerinden yararlanma
hatta siyasi faaliyette bulunma haklarından söz edilemez. Kadın, çocuk ve
engelli haklarına dair birçok altbaşlık da bu sayılanlara eklenebilir. Temel
ekonomik, sosyal ve kültürel hakların kullanılabilmesi için büyük önem taşıyan
bu hak, kişi onuruna yakışan bir yaşam için önşarttır. Öyleyse, kişinin ekonomik
şartları ile ulaşabileceği konutu sağlamak devletin asli görevlerindendir, çünkü
kişi onuruna yakışan bir yaşam tüm anayasalarda ve insan hakları sözleşmelerinde
devletin birincil görevi olarak nitelendirilir. 82 Anayasası’nın dar bir
anlayışla md. 57’de tanımladığı konut hakkı, yeni Anayasa vaatlerinin yapıldığı
bugünlerde, mülkiyet hakkını aşan bir anlayışla, Türkiye’nin gerçekleri ve
imzalamış olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri ışığında ve son yerel
seçimden çıkarılması gereken dersle yeniden inşa edilebilir.
Dört duvar değil, yeterlilik
Taraf olduğumuz en önemli sözleşmelerden biri olan BM Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklar Sözleşmesi 11. md. 1. paragraf, barınmayı mülkiyetten bağımsız,
yeterli bir yaşam standardı bağlamında bir hak olarak tanımlayıp, barınma hakkı
ile ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ayrılmazlığını ortaya koyar. Böylece
barınma hakkına geniş kapsamlı bir tanımlama getirir. 1991’de dünyadaki
gelişmeler ışığında 11. md. 1. paragrafa atfen yazılan 4 no’lu genel yorum ise,
'yaşamaya elverişli konut hakkı' tanımıyla çağın gereklerine göre 11. maddeyi
yorumlar. Burada söz konusu olan, dört duvar ve bir çatıdan oluşan barınak
değil, kişinin insanlık onuruna yakışan şekilde ve güvencede yaşayabileceği,
ekonomik olarak da erişebileceği bir sosyal haktır. Yorum, 'yeterlilik'
kıstasını yedi altbaşlıkta toplar: Kullanım hakkının yasal güvenliği/hizmet,
malzeme ve altyapının niteliği/ekonomik olarak
karşılanabilirlik/oturulabilirlik/erişilebilirlik/iskân yeri ve kültürel
yeterlilik. Aynı 'genel yorum'un 19. maddesi, devletlere uluslararası işbirliği
ve dış finansman desteği ile vatandaşlarına yeterli konut sağlama yollarını
önerir. Ekvador, mülkiyetten bağımsız konut hakkı tanımını ve kentli olma
hakkını anayasasına koyan ilk ülkedir (2008). "Onurlu bir barınma hakkını,
devlet garanti altına almakla yükümlüdür" ve burada anahtar sözcük 'onurlu'dur.
Ayrıca devlete 'kiralamayı teşvik' yükümlülüğü de getirildi. Bunlar hiç
kuşkusuz, bir temel hak olarak barınma hakkını, yaşadığımız çağın gelişmeleri ve
gereksinimleri bağlamında yeniden inşa eden ve 'yeni bir Anayasa'
tartışmalarında da değerlendirilmesi gereken açılımlardır.
TOKİ vasıtasıyla dar gelirli vatandaşa yaşamaya elverişli konut sağlamak
yerine 'mış' gibi davranan, dış finansal desteği AVM, otel, rezidans yönünde
kullanıp kültür başkentini bir 'yoksulları yerinden tahliye başşehri'ne çeviren
ve kentsel dönüşüm projeleriyle barınma hakkını açıkça ihlal eden merkezi ve
yerel yönetimlerden beklenen, çağın açılımlarını okuyarak gereken düzenlemeleri
yapmalarıdır. Kentsel dönüşüm mahallelerindeki yeni oy tercihleri bu projelerin
neden olduğu ihlal ve mağduriyetlere insan hakkı temelli birer 'one minute'tür.
Bu ses bugün çok cılız olsa da, gün gelir 'one minute' diyenler değil, bu hak
temelli sesi duyamayanlar terk-i mekân olabilir.
|