br />
Kadıoğlu'nun izlenimleri
Derenin tapusunu verenlere ne demeli?
Olay yerinde incelemelerini tamamlayan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)
Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı ve İTÜ
Afet Yönetim Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat
Kadıoğlu’nun izlenimleri ise şöyle:
- “Geçmişini hatırlamayanların yazgılarında geçmişini yeniden yaşamak
vardır” sözünü George Santayana sanki bizim için söylemiş. 6 Temmuz 1929
yılında Trabzon’un Of, Çaykara ve Sürmene ilçelerinde büyük bir sel yaşanmış. Bu
selden dolayı dedem, Sürmene Köprübaşı’ndan Maçka’ya göç etmiş. Fakat 18-20
Haziran 1990’da bu sefer Maçka’da 57 kişinin hayatını kaybettiği en büyük sele
yakalanmış. Yoksa 14-15 Ağustos 1998’de Sürmene-Köprübaşı -Beşköy’de tekrar
yıkıcı sele zaten yakalanacaklarmış. Yani bu bölgede ders alınması için çok
sayıda sel afeti yaşanmış fakat ne bürokrasi, ne de halk bunlardan yeterince
ders almamış.
- Ankara’dan yapılan tek tip projeler bölgede trajikomik durumlar
yaratıyor. ‘Binalarda ıslak zeminler kuzeye bakar’ gibi kuralları ezbere
uygulayanlar, Rize’de denize bakan tuvalet ve banyolu tesis planı yapmış. İtiraz
ederseniz cevap hazır: “Proje böyle!” Derenin tapusunu vatandaşa verenlere ne
demeli Dere tapu filan tanımıyor ama bürokrasimiz, dünyada eşi ve benzeri
olmayan böyle müthiş icraatlara imza atabiliyor. Rize Belediye Başkanı’na sorun;
altından dere geçen ya da ev yapmak için dere yatağının yerini değiştiren
apartmanları size tek tek göstersin. Bu ülkede bazıları da fay hattını belediye
encümen kararı ile değiştirmeye kalkışmıştı. Selde de bunu başarıp derenin içine
tapulu ve ruhsatlı evler, tesisler yapmışız bile. Sonra da neden bu felakete
uğradık diye destan yazıp ağıt yakıyoruz.
- “Tepelere ev yapma yel alır, dereye ev yapma sel alır,
yetmişinden sonra evlenme el alır” diyen atalarımız, günümüzdeki bir yanlışa
atıf yapmış aslında. Maçka’da köprülere bakıyorsunuz, biri kültürün eseri, öteki
ise kültür erozyonuna uğramış bürokrasinin eseri. Birinde akıl, hesap ve estetik
var, ötekinde bunları arayın da bulun. Basında sel ve heyelan haberleri arttıkça
Sümela Manastırı gibi önemli turistik tesislere düzenlenen turlar iptal
ediliyor. Maalesef afet yönetiminin, afetlere hazırlığın yerel kalkınma ile
ilişkisini Türkiye henüz fark edemedi. Bu nedenle hâlâ ‘doğayı koruyun, derelere
müdahale etmeyin’ diyenleri, ülkenin kalkınmasına karşıymış gibi görenler çok.
Maçka’da derenin içinde gördüğüm kocaman ağaçlar, bana o derelerin uzun
yıllardır temizlenmediğini söylüyor.
- Gelmişken şu meşhur küçük HES’leri de görelim dedik. İkizdere
Vadisi’nde gözlerime inanamadım. Tünellerden çıkarılan hafriyat tümüyle
derenin içine yığılmış ve yığılmaya devam ediyor. Hani derelere zarar gelmeyecek
diyen Çevre Etki Değerlendirme Raporları 35-40 metre olan dere yatakları
bazı yerlerde 6-7 metreye düşmüş. Dere yataklarında, tek taraflı yapılan bu
müdahalenin zararları şu an karşı sahilde oluşan aşınma ve heyelanlar ile çok
net bir şekilde görülmekte.
- Romalılardan beri sellerle mücadele edebilmek için sadece barajlar ve
su bentleri inşa edilme anlayışı 1940’lı yıllardan sonra ‘selden korunma’
kavramına dönüştürülmüştür. Yani marifet sel afetinden halkı kurtarmak değil
korumaktır. Şimdi eğer devlet şu an kum, çakıl ve çöple dolan dereleri acilen
temizlemezse kasım ayının sonuna kadar bölgede peş peşe sellerin görülmesi
hiçbir şekilde sürpriz olmaz.
|