Eski Fotoğraflara Bakıp İç Çekmekten Başka Ne Yapıyoruz?
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Atatürk Kültür Merkezi'ni (AKM) yıkmaya kararlı görünüyor. Hayır yıkıp yerine otopark yapmayacak, ya da camii. Daha büyük, daha gelişmiş belki daha canlı ve işlevsel yeni bir kültür yapısı tasarlıyorlar. Atilla Koç, bunu her fırsatta dile getiriyor; AKP'li siyasetçilerin tartışmalı konularda hep yaptığı gibi konuyu sık sık ısıtıp gündeme getirmenin bir yolunu buluyor. Belli ki Koç, bunu bir prestij projesi olarak görüyor. AKM şu anda köhne bulunan koşullarıyla bile Türkiye'nin en gelişmiş sahnesine sahip. Opera, bale, dans tiyatrosu gösterileri için, büyük tiyatro prodüksiyonları için ondan daha yüksek, daha derin, asansörleriyle, ışığıyla daha çok imkân sunan bir başka sahnemiz yok. Radikal Gazetesi Bakanlık, AKM yeniden yapılırken doğacak boşluğu Ayazağa Kültür ve Kongre Merkezi'yle tamamlamak istiyor. 80 milyon dolarlık bir yatırım bekleyen Ayazağa için bir ihale açılmış durumda. AKM'nin yenilenmesi için 100 milyon dolarlık bir harcamadan söz ediliyor ve Bakanlık bu paraya yeni bir kültür merkezi yapmaktan yana. 100 bin metrekarelik devasa bir kültür merkezi bu paraya yapılır mı? Çok şüpheli. Diyelim Bakanlık bu kaynağı buldu ve yapacak. Ama o arada, Ayazağa'yı kurtaracak bir yatırımcının çıkması ve bir iki yıl içinde o kültür merkezini açması gerekiyor; oysa yatırımcıların oraya soğuk baktıkları biliniyor. Tabii Ayazağa'daki konser ve kongre için tasarlanan 2 bin 500 kişilik büyük salonun nasıl bir sahnesi olacağını bilmiyoruz; bu da ayrı bir mesele. Yani iki sene sonra 'dünya kenti İstanbul'u Lütfi Kırdar'ın kongre salonuna mahkum olmuş görürseniz şaşmayın. AKM'ye dair tartışma konusu olan mesele ise yapının korumaya değer olup olmadığı. Mimari mirası neden koruruz, korunacak yapıları neye göre seçeriz? Eğer bu iş göz kararı yapılıyorsa AKM'nin hiç şansı yok. Kahverengi cephesi, koca bir diktörtgen prizmasından ibaret gövdesiyle bugünün İstanbulluları için Sovyet mimarisini çağrıştıran tuhaf bir yapı o... Eğer koruma, mimarlık tarihine bakılarak yapılıyorsa durum değişir. AKM'nin uzun projelendirme ve inşaat süreci tamamlandığında Türkiye, işlevsel mimari anlayışın anıtsal yapılarından birine sahip olmuştu. Antresi ve fuayesi yalın bir üslupla tasarlanmış bu binanın tek süsü havada asılıymışçasına inen yan merdivenleridir. O da modernist anlayışın mütevazı bir uygulamasından ibarettir. Hayati Tabanlıoğlu'nun projesi zamanında İstanbul'un gurur duyduğu yapılardan biriydi. Onu yıktığımız zaman, temsil ettiği mimari anlayışın hangi başka örneğini koruyacağız, buna karar vermek gerekiyor. 19. yüzyıldan kalma fotoğraflara bakıp nasıl da koruyamamışız diye iç çeke çeke, kültürel mirasa da farkında olmadan tuhaf bir zaman limiti koyduğumuzun farkında değiliz. Türkiye'de 19. yüzyıldan sonraki hiçbir yapı korunmaya değer bulunmuyor. Belki biraz 20. yüzyıl başındaki Milli dönemin yapıları... Onları da önümüzdeki onlu yıllarda nasıl bir akıbetin beklediği belirsiz. 30'ların sivil mimarisinin tipik örnekleri olan apartmanlarla dolu Taksim'in Talimhane bölgesi, 2000'lerin tipik otelleri için şekil değiştiriyor. 20 yıl sonra böyle bir mimari dokuyu görmek mümkün olmayacak. 50'lerin o burun kıvırdığımız işlevsel, modernist yapılarından da gelecek nesillere sadece fotoğraflar kalacak gibi gözüküyor. Bunu önlemek için AKM'nin yıkılması ya da daha pahalıya mal olacaksa bile onarılıp korunması arasında karar verirken Atilla Koç'un 'kemiksiz et' söyleminin dışına çıkıp iyi düşünmek gerek.
|
