George Bataille Üzerine Bir Metin: Denis Hollier, "Mimarlığa Karşı".
Denis Hollier’in Bataille üzerine yazdığı "Against Architecture"da mimarlığın yalnızca barınmak ihtiyacı ile ilgili olmadığı, hatta bu işlevselliğin aşıldığı yerlerde mimarlığın ortaya çıktığı vurgulanır. Kuşkusuz Hollier’in mimarlık ile felsefe arasında kurduğu ilişki geniş bir yelpazeye uzanmaktadır ve tekil yapılarda somutlaşmayı gerektirmemektedir. “Mimarlık diğer bütün niteliklerden once sunumun mekanına özdeştir. Yalnızca bina olmaktan çıktığı andan itibaren her zaman kendinden başka bir şeyi ifade etmektedir.” Denis Hollier’in metafor ve mimarlık arasında kurduğu köprü felsefeden mimarlığa olmaktan çok mimarlıktan felsefeye doğrudur. Hatta daha çok mimarlığın kendisi bir metafordur. Mimari terminoloji, bir sistemden bahsederken kullanılmaması neredeyse imkansız bir alandır. Geçerlilik, oluşturulmuş yapının parçası olup olmamaya bağlıdır. Mimarlık, sistemin sistemi olarak da algılanabilir. Her sistem bir mimari sayesinde evrensel geçerliliğini korur. „Anlamın tapınağı, başka bir şeyi ifade eden her tür ürün üzerinde egemenlik kurar, onları tekleştirir; aynı şey olmaya zorlar, kendi içinde tutarlı sistemi onaylar.” Düşüncenin masum olmadığı aşikardır. Her düşünce başka düzlemlerde ideolojik çıktıları ve birlikte varolur. Düşünsel bir sistem oluşturmanın bir bedeli vardır. "Sistem monolitik olmaya eğilimlidir. Bu bir çeşit dev ama içsel bir monologtur. Duyulmaz bile. Başkalık, dışlanmıştır. Dışarıdan başka bir yeri yoktur. Sessizliğe mahkum edilmiş, maddenin içine sesini duyuramayan, bir dışarısıdır.“ Bu noktada, mimarlık ile monolitik bir düşünsel dizgenin bağı belirmeye başlar. Egemen olan, kendi “içerisini” kesin sınırlarla belirlemiştir. Artık boşluk, içerisi ve dışarısı diye ayrılmıştır. “Anıt ve piramit bir yeri örtmek için oradadırlar. Bir boşluğu doldurmak için: Ölüm tarafından bırakılan boşluğu. Ölüm görünmemelidir, yer kaplamamalıdır. Onun yerini mezar taşları örtecektir. (...) Ölüm, bilinen her şeyin diğeridir. Bütün tutarlı yapıyı tehdit etmektedir.” Sistemin ve baskının mekansallaşması mümkündür. Burada piramit ve genel olarak mimarlık bir benzetmedir ancak bu durum mekanın insan yaşamı üzerinde dönüştürücü bir etkisi olmasını engellemez. Tam da bu yüzden piramite karşıt bir mekansallık önermek mümkündür. “İnsan varoluşunun labirent yapısının huzur kaçırıcı görünümü keşfederek sözcüklerin sürekli olarak dolandığı yolları izlemek gereklidir.” Aslında labirentle somutlanan bir çerçeve, insan zihninin özgür hatta başı boş ve gönlünce hareket edebilmesi bir olasılıktır. Kuşkusuz labirent, bir özgür düşünce benzetmesi değildir. Nihilizmin sınırlarında bir yeraltı ülkesidir. “Labirent karşıtlıkların ayrıştığı mekandır. Karmaşıklaşarak büyürler. (…) Dilsel işlevin üzerine oturduğu sistem çöker, kendi kendine çözülür, kendi ürünleri tarafından sıkıştırılır.” Hollier’in Bataille’den ödünç aldığı lairent kavramı, insan aklının kendi karmaşası ve hareketliliğinin özgür biçimde ifadesini bulabileceği yerdir. Labirent bütünüyle tarif edilebilir, tam tamına tanımlanabilir bir şey değildir. Labirent keşfedilebilir bir yer değildir. Süreklileşmiş bir karasızlık anıdır. Ne içinde rahatça yaşanabilir, ne dışına çıkalabilir bir yerdir. “Labirent güvenli bir yer değildir; ne var ki yönlerin birbirine girmiş olduğu bu mekanda yolunu yitirmiş olan kişi bir ihtimal adımlarını bir dansa dönüştürebilir(…): Labirent sarhoş bir mekandır.” Labirent bu anlamda kaybolmuşluğun insanla uyumlu hale geldiği bir süreçtir. Başkalığın kabul edilebilir olduğu, dışlanmak diye bir şeyin olmadığı, görünen düzenin altında yatan gizemin tüm karmaşıklığı ile kendini dışa vurduğu bir mekandır. Bu anlamda labirent aslında asla inşa edilebilir değildir. İnşa edildiği anda labirent, labirentlikten uzaklaşır. Ancak mimarlık, inşa etmeye değil, insanın şimdiki zamanda özgürleştirmeye yönelik bir inşa edilmemiş mekan inşa edemez mi? Belki de bir labirent bulmak mümkündür.
|
