Aykut Köksal'ın küratörlüğünde Garanti Galeri'de açılan "SESMEKÂN: Çağdaş Müzikte Mekânsal Çalışmalar" sergisi kapsamında organize edilen ve müzisyenler ile mimarları buluşturan atölye çalışması, 14-15 Ekim tarihlerinde Osmanlı Bankası Müzesi'nde gerçekleştirildi. Çağdaş müzik üretiminde besteciyle mimarın ortak üretimini konu alan atölye çalışması, tasarımın programını belirleyen besteciyle, bu programa yanıt arayan mimarın birlikte çalışması üzerine kurgulanmıştı. Aynı zamanda serginin de koordinatörü olan Garanti Galeri Yöneticisi Pelin Derviş, atölye çalışmasını, katılan mimarlardan birisi olarak www.yapi.com.tr için kaleme aldı:
"Garanti Galeri'de Aykut Köksal'ın küratörlüğünde açılan "Sesmekân: Çağdaş Müzikte Mekânsal Çalışmalar" başlıklı sergi kapsamında 14-15 Ekim 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen atölye çalışmasının çerçevesini, sergiyi de kapsayan notlarımla aktarabileceğimi düşünüyorum. Bu atölye çalışmasını -biraz da aylar süren sergi hazırlık sürecinin bana verdiği benzersiz deneyimden olsa gerek- sergiden bağımsız düşünmem çok kolay değil…
Aykut Köksal, serginin üzerinde şekillendiği özgün bir tablo üretmişti. Bu tablo "Ses kaynakları arasında mekânsal ilişki öngören müzikler" ve "dinleyicinin mekânsal örgütlenmeye doğrudan katılımını öngören müzikler" olarak iki ana katagori içeriyor ve toplam yedi alt kategoriyle açılıyordu. Gerek sergide gerek broşürde yer alan bu tablodaki kategoriler, daha soğuktan daha sıcak tonlara doğru değişen renk kodlarıyla belirlenmişti. Aykut Köksal'ın broşür metnindeki "Son söz yerine" bölümü, bu tablonun genel mantığını kavramaya yardımcı oluyor:
"20. yüzyıl müziğinin temel sorunsallarından biri dinleyici ile doğrudan ilişkiyi yitirmek olmuştu. Bunun nedeni yalnızca yeni müzik yazısının getirdiği "dinleme" sorunları değildi. Gelişen kayıt teknolojilerinin dinleti olanaklarını dinleyicinin kendi yerine taşıması, müziğin dinleyiciyle mekânsal ilişkisinde dönüşüme yol açmış, yüzyıllar boyu bir sahnenin içine kapanan müzik bu kez de plaklarda tutsak kalmıştı. İşte 1950 sonrası mekânsal müzik üretiminin en önemli özelliği, dinleyiciyle doğrudan ilişkinin yeniden kurulması oldu. Başka bir deyişle, müziğin olmazsa olmaz iki öğesi, müzisyen ve dinleyici yeniden aynı yerde -müziğin üretildiği yerde- biraraya geldi. Üstelik artık dinleyici, edilgin bir konumda "izleyen" kişi değil, bütünü anlamlandıran etkin bir aktördü".
Kısacası sıcak tonlar, artık edilgen konumda olmaktan çıkan dinleyiciyi işaret ediyor. Sergi bu alt kategorileri örnekleyen müziklerin video kayıtları ve ses kaynaklarının mekân içinde nasıl örgütlendiğini gösteren çizimlerle oluşturuldu. Her eserin video kaydı kulaklıklarla dinlenebilecekti. Serginin dikkat çeken ve bir anlamda paradoksal olan yanı da çaresiz olarak başvurulan bu sunum biçiminde: mekânsal müzikleri, gereksindiği doğasından farklı/kapalı bir araçla izleyiciye sunmasında… Bu müziği tanımı çerçevesinde deneyimleme olanağını, 26 Ekim'de İTÜ Maçka G Anfisi'nde saat 19.00'da gerçekleşecek konserde bulabileceğiz…
"Dinleyicinin mekânsal örgütlenmeye doğrudan katılımını öngören müzikler" kategorisinde sergide yer alan Prometeo ve Poème électronique, mekânsal kurgunun oluşumunda mimar - besteci işbirliğini içermesi bakımından da dikkat çekici örneklerdi. Prometeo için Luigi Nono ve Renzo Piano'nun veya Poème électronique için Edgar Varèse ve Le Corbusier / Iannis Xenakis'in işbirliğinde olduğu gibi besteci ve mimarların ortak üretimine dayanan bir atölye çalışması gerçekleştirildi. Besteciler tasarım programını belirleyen bir müzik kavramı sunacak, mimarlar da tasarımlarıyla buna yanıt oluşturacaklardı. Mimar - besteci arasındaki kavramsal tartışmaların soruyu yeniden şekillendirmesi de olanaklıydı.
Gruplar şöyle belirlenmişti:
1. Hasan Uçarsu (besteci), Pelin Derviş (mimar), Atilla Yücel (mimar)
2. Mehmet Nemutlu (besteci), Erdal Özyurt (mimar), Emre Arolat (mimar)
3. Onur Türkmen (besteci), Senem Deviren (mimar), Meral Erdoğan (mimar)
4. Ahmet Altınel (besteci), Cem Erözü (mimar), Can Çinici (mimar)
Üç yarım gün süren atölye çalışmasını, beş saat süren bir değerlendirme toplantısı takip etti. Değerlendirme, Aykut Köksal ve Mehmet Kütükçüoğlu ile Özkan Manav ve Metin Ülkü tarafından yapıldı.
Grupların sunduğu tasarımlar farklı enerjilere sahipti. Tasarımların içeriğinden çok, bu enerjiden söz etmeyi anlamlı buluyorum. Herşeyden önce, gerek mimarlar gerek besteciler için bu atölye çalışması, barındırdığı işbirliği gereğinden dolayı yeni bir deneyimdi. Çoğunlukla sunulan / oluşturulan programlarla çalışmaya alışkın mimarların, bu kez karşılarındaki "işveren"in terminolojisine yabancı kalma olasılığı yüksekti. Besteciler açısından da benzer bir gerilim söz konusuydu. Bu konunun atölye çalışması öncesinde yapılan toplantıda dile getirildiğini anımsıyorum. Değerlendirmeye sunulan projeler bu gerilimin neredeyse olmadığını veya tasarımı şekillendirmede olumlu bir rol üslendiğini gösteriyor. Benim de içinde bulunduğum grubun iki gün boyunca ortak bir düş gördüğüne eminim, etkisi daha da süreceğe benziyor. Onur Türkmen, Senem Deviren, Meral Erdoğan grubunun tasarım ve sunumları da benzer bir izlenim veriyor. Mehmet Nemutlu, Erdal Özyurt, Emre Arolat grubu ise tüm tartışma ve tasarım sürecini içeren bir video kaydıyla sunuş yaptılar. Tartışmanın belirleyici boyutlarına tanıklık etme olanağı vermesi bakımından bu sunuş da çok anlamlıydı. Ahmet Altınel, Cem Erözü, Can Çinici grubuysa parçalandı ve iki farklı öneri çıkardılar. Parçalanmanın nedeni mimarların görüş ayrılığıydı. Can Çinici kapsüller aracılığıyla kurguladığı bir tür 'network' önerisiyle 'mekânsallık' kavramını yeniden sorgularken Cem Erözü bu kapsüllerin izleyicinin icracıyla olan iletişimini kopardığı gerekçesiyle kendi özgün tasarımını şekillendirmeyi tercih etmişti…
Dört gruptan çıkan beş proje de üzerinde uzun tartışma unsurları barındırıyordu. Dahası 'mekânsallık' kavramı yeniden sorgulanmaya başlandı. Bu çerçevede bakınca atölye çalışmasının son derece verimli olduğunu söylemek mümkün. Kimbilir, belki de atölye çalışması besteci ve mimarların rol değişimiyle sürdürülebilir: bu kez besteciler tasarımında belirleyici oldukları bu mekânlar için müzik besteleyebilirler! Bu olasılık şu an için bir düş gibi görünse de 14-15 Ekim tarihlerindeki bu atölye çalışması düş kurulabileceğini, düşün gerçekleşebileceğini göstermiyor mu? Aykut Köksal aynı zamanda düş kurmanın ve tartışmanın da önünü açmış oldu".
|