The Met

2 Şub2011

Foto: Tim Griffith

Sıkışık Asya kentlerinde yüksek binalarda yaşam, daha fazla mahremiyet, daha iyi bir manzara, daha düşük nem, daha güçlü rüzgarlar, daha iyi güvenlik, daha az gürültü ve daha az toz anlamına geliyor. WOHA, The Met projesinde tropikal kuşakta gökdelen yaşamının sunabileceği olanakları araştırıyor. Tropikal kuşakta yer alan gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek yapıların önemli bölümünün ılıman ülkelerde konumlanan büroların soğuk iklim koşullarına göre geliştirilen tasarımları yineleyen projeler olduğu düşüncesinden hareketle, alçak tropik yapı uygulamalarından gökdelenlerde iç ve dış mekan yaratımında hangi açılardan yararlanılabileceğini araştırıyor.

Foto: Patrick Bingham-Hall

Büro, projenin mimari tasarımında Tayland'a özgü yerel uygulamalardan ve motiflerden yararlanmış. Örneğin cephede balkonların kademeli akışı, geleneksel evlerin tik ağacı kullanılan kademeli cephe kaplamalarını anımsatıyor. İki tren istasyonunun arasında konumlandırılan proje, varolan altyapıdan en üst seviyede faydalanıyor. Ulaşımın önemli bölümünün toplu taşıma araçlarıyla sağlandığı Bangkok’un dağınık yerleşimi ve korkunç trafiğiyle başa çıkma konusunda pratik bir çözüm sunuyor.

Foto: Patrick Bingham-Hall

Her yatay yüzeyi bitkilendirilen binanın doğu ve batı duvarları, araba parkı bölgesi sarmaşıklarla perdelemiş. Böylece binanın terlemesinin önüne geçilirken, fotosentez yoluyla hava kalitesinin artmasına da katkıda bulunulmuş. Bina tasarımı, açık alanları bir çekim merkezine dönüştüren tropikal iklimin kendine has koşullarına da kayıtsız kalmıyor. Oluşturulan dış mekanlar, çeşitli donatılara sahip teras uygulamalarıyla zenginleştirilmiş. Bina, 'yeşillendirilmiş' cepheleri, balkonları ve gökyüzü bahçeleriyle, Bangkok şehir merkezinin gri beton dokusunu rahatlatan bir müdahale oluyor. Hepsi kuzeye ve güneye bakan dairelerin doğal havalandırması, klimasız yaşamı teşvik ederken bunu mümkün hale getiriyor.