br />
Yalova'dan Atila Ulaş, Afet eğitmeni ve danışmanı. Yüksel Ferah,
afetzede ve gönüllü arama kurtarmacı.
Ferah: Yalova konum olarak farklı bir yerde bir yanında
İstanbul, bir yanında Bursa bir tarafında İzmit Kocaeli, görsel olarak
toparlanma açısından çabuk atlattı.ama bunları insanların yaşadığı travmalar
düşünürsek, psikolojilerinden atmaları çok uzun sürdü.
Bu psikolojileri atmaya çalışırken merkezden uzak yapılan yeni deprem
konutları da insanları birbirinden uzaklaştırdı. Böyle bir felaketin
ardından parçalanmışlık oldu, birlik beraberliğin gerektiği yerde insanlarımız
daha da dağıldı.
Bununla beraber peşpeşe gelen işsizlik olsun, farklı yaşam koşulları
olsun..Depremde ölenler ön plana çıktı aslında bir yerde diyoruz ki acaba
ölenler insanlar kurtuldu mu..Psikolojileri bozulanlar, sakat kalanlar çok
fazla.Bu insanlar için çok fazla bir şey yapıldığını ben zannetmiyorum.
Çok özel düzenlemeler gereken, rehabilitasyon gerektiren bir durum
bu...
Bunlarla ilgili gelip kişilere danışıldı, ev ev dolaşıldı psikolojik yardım
ister misiniz diye.. İstatistiksel bilgiler toplanıldı. Ben inanıyorum ki
hiçkimse bu yardımlar karşısında yok ben almak istemiyorum dememiştir fakat hiç
bir zaman için bu yardımlar için geriye dönülmemiştir.
Sürdürülebilirliği yoktu yani... Peki, diyelim Yalova'da deprem
öncesi iki tane hastane vardı bugün beş tane hastane oldu mu? Sağlık
hizmetlerinde bir farklılık yaşayabildiniz mi?
Deprem öncesi bir devlet hastanesi vardı, şimdi özel hastanelerle beraber
fazlalaştı fakat özel hastanelerden insanların yararlanması ne kadar sağlıklı
bir duruma getirilebilir. Şimdi özel hastanelerden para alınmıyor gibi reklam
için şeyler söyleniyor. Ama siz oraya gittiğiniz anda çok farklı şeylerle
karşılaşıyorsunuz, müracaat parası veriyorsunuz bunu filmi çıkıyor tahlili
çıkıyor yani devlet hastanesinde para vermeden yaptırabileceğiniz birçok şeyi
insanlarımız birsürü para ödüyorlar, parasız zannettikleri özel hastanelere.
Yani sağlık hizmetinde henüz bir düzelme yok.
Atila Ulaş daha ilk günden itibaren bölgedeydi, kısaca görüşlerini
alabilir miyiz?
Aslında ben ilk gün dağdaydım, 18'i sabahı gelebildim. Ben Yalova'yla ilgili
bir anımı anlatmak istiyorum. Yaklaşık 16 yıldır arama kurtarma
faaliyetlerinde bulunuyorum. 98 Ceyhan depremi ilk deneyimimizdi. 96'da AKUT'u
kurmuştuk. 98'de ben depremden döner dönmez tabi depreme karşı duyarlılığım
arttı ve Yalova'da da bağlantılarım vardı, Kamil Abbasoğlu diye bir arkadaşım
vardı aynı zamanda vali yardımcısının oğlu..Kendisine Yalova'nın risk altında
olduğunu söyledim ve burda bir seminer yapmayı önerdim. Bunu organize edebilir
misin dedim 98 yılında, depremden nerdeyse 7-8 ay önce. Tabi yapalım dedi
arkadaşım, dedik doldururuz heralde denize nazır bir lokal gibi bir yerde..Sonra
aradı beni çok üzücü bir durum ama 5-6 kişiyi geçmiyor katılım dedi. Hatta ben
gittim o gün maalesef kimse yoktu..Sonra ne oldu, afetin ikinci günü afet
yönetim merkezine gittim ve Kamil'le kapıda göz göze geldik nasıl oldur dedi
bana sen tabi biliyordun böyle olacağını dedi. Tabi biliyordum dedim bu zaten
hepimizin bilebileceği kadar basit bir bilgi. Ben yalnızca bunu tesadüfen
farkettim, gittim bir yerde çalıştım, afetin ne olduğunu farkettim. Benim farkım
buydu. Bu olay işin toplumsal boyutunu gösteren önemli bir anıdır. Şimdi ben
bunu hala başka yerlerde yaşıyorum.
Hiç ciddi bir afet yaşamamış bir yerde benzer tepkilerle
karşılaşıyorsundur. Çok az sayıda insanın duyarlılığıyla karşılaşıyorsundur.
Peki bu 10 yılı nasıl değerlendiriyorsun?
Şimdi ben arama kurtarma kökenliyim ama benim verdiğim eğitimler arama
kurtarma eğitimleri değil sadece. Zarar azaltmaya yönelik eğitimler var, bu
konudaki projelerde de yer aldım. Fakat 10 yıl boyunca genel anlamda Türkiye'de
kayda değer bir şey yok. Ben harcanan emekleri, projeleri ve eğitimleri boşa
saymıyorum ama kaynaklar yanlış kullanılıyor ve bu konuda yapılan program ve
planlar sorunu çözücü nitelikte değiller. Kısaca söyleyeyim, kurtar kurtar
nereye kadar. Bu çözüm değil kesinlikle, bu işin sosyolojik boyutu, ülkenin
yönetilme biçimiyle ilgili olan kısmı önemli. Ciddi bir arama kurtarma
enflasyonu var aslında iyi bir şey bu, ama ben kendimi de içine katarak
söylüyorum biz kimlik arayışı yüksek olan bir toplumuz, kendimizi ifade etmeye
ihtiyaç duyan bir toplumuz, az gelişmişliğimizle bağlantılı olarak... Ben
bunları ayrı düşünmüyorum. Çok çabuk kendimizi ifade etme yöntemlerinden biridir
birini kurtarmak. Değerlerin yitirildiği bu dünyada bir insanın bir insana elini
uzatması mitselleştirelen ve kutsallaştırılan bir şey. Aslında bu insani bir
görevdir, normaldir. Aslında şuan yeteri kadar arama kurtarma ekibi var,
insanlar devam da ediyorlar eğitim almaya ama bunun yanında baskı unsuru olma
özelliğini gözardı ediyorlar. Devlete karşı, topluma karşı baskı unsuru olma
özelliği yok. Depremde binaların yıkılmasını engelleyecek yasaların çıkmasını,
doğru bir şekilde uygulanmasını göz önünde bulundurmuyor, baskı unsuru
olmuyor.
Madem duyarlıyız o zaman kalıcı çözümlerin bir parçasını olmaya çalışmalıyız.
Arama kurtarmada hayat kurtarma oranı da az, aynı zamanda bu enflasyon da ciddi
bir kirliliği de getiriyor. Herkes bir proje yapıyor ama sivil toplum örgütleri
birbiriyle çalışmaya yakın değil, Devlet sivil toplum ilişkisi kopuk. Bunlar
yavaş yavaş aşılabilecek şeyler fakat bedelleri ağır. Brecht yardım
etmeyin, yardımı gerektiren durumu ortadan kaldırın diyor.
Güncel bir örnek vereyim; Diyarbakır Çınar'da danışmanlık yaptığım bir
projede gittim selin en yoğun olduğu yeri sordum. Gösterilen yerde köprü
inşaatına başlanmış. Mardin yolunda menfez yapılmış zamanında ve orda sel 30
yılda bir yaşanan bir şey. Dağdan gelen sular ilçenin en çukur dereyatağını
dolduruyor, Bir araba sürüklenip menfezi tıkıyor ve oluşan barajda sular evlerin
damına kadar çıkıyor ve bir anne çocukları ölüyor.
Şimdi devlet su işleri yıllar önce yapması gereken kanalı şimdi yapıyor.
Karayolları da köprü yapımına başlamış..bunlar karayolları yapılırken hiç
düşünülmemiş mi. 30 yılda bir sel yaşanan bir bölgede nasılbunu gözardı
edebilirler. Oraya resmen mezar yapıyorsun. Yani kurtar kurtar nereye kadar
derken ben işin bu boyutuna işaret etmek istiyorum.
Yüksel Bey'e dönüp birçok acı çekmiş ailelerin hayatlarına nasıl
alıştığını sormak istiyorum.
Sorunları muhakkak ki devam ediyor. Ama şunu söylemek gerekir tıbbi bir
destek alarak değil de dertlerini dostlarıyla paylaşarak alışmaya çalışıyorlar.
Psikolog arkadaşlarla görüştüğümüz zaman atlattık diyorduk fakat bize
yaşananların acısı asıl beş on sene sonra çıkacak diyorlardı. Boşanma oranları
yükseldi, psikolojik yardım alma oranında artış, o zaman çocuk olan şimdi genç
insanların kişilerde iletişim kurma zorlukları var.
Biz kendi aramızda çabuk atlatırız beraberce diyoruz, görsel anlamda belki
birçok şey halledildi, evler yapıldı evet ama manevi zararlar hala tedavi
edilmiş değil. Son olarak şunu söylemek istiyorum; sürekli bahsedilen
Marmara depremi riski var ama biz buna rağmen akıllanmıyoruz. Mevcut ağır orta
hasarlı evleri allayıp pullayıp astronomik ücretlerle Yalova dışından gelen
insanlara satılıyor.
Yeni bir afete ne kadar hazırız?
Ulaş: Olması gerekenin çok altında bir düzeyde hazırız.
Çünkü afetlerde sorunlarla baş edebilmenin yolu devletin kurumlarıyla değil
toplumla birlikte çalışmayı gerektiriyor. Eğitimlere gidiyoruz mesela, kopukluk
var. şurada: afet kültürü olduğunu ve bu kültüre sahip olmamız gerektiğini bir
türlü anlayamadık. Kültür dediğimiz 7'den 70 e herkesin içinde olması gereken
bir şey. Çocuklarla ilgili çalışmalar yetersiz. Ailede bunun için yeterli
çalışma yok. Evde yangın tüpü yok, ilkyardım seti yok vs. şirketlerin afet
denetimi konusunda her şey kağıt üzerinde ve yama yöntemiyle yapılıyor. Mesela
büyük bir okulun yatakhanesi yok, binanın çıkış merdiveni binanın içine açılıyor
ve yangın tüplerinin olduğu dolaplar kilitli. Gerekçe çocukların kırdığı bozduğu
vs.
Afet yönetimi yaşam biçimi haline dönüşmediği sürece başarılı olamaz.
Devletin kurduğu afet koordinasyon merkezi deprem durumunda işe yaramaz. Deprem
durumunda çökünce insanlar kendi başına çaresine bakmak zorundadır. Ama
bakıyoruz halkta bu devletin işi yaklaşımı var. hayır, afet devlet ırk
cinsiyetle ilgili değildir. Bir anarşi durumudur. Afetin İlk dakikalarında
herkes yalnızdır. Sonra devlet müdahale edebilir.
Ferah: Beşiktaş'a gittiğimde, acil durum yolu olarak
ayrılmış yerlerin otoparka çevrildiğini gördüm. Kolluk kuvvetleri denilen bir
kurum var, her yerde ceza kesiyor. Bu araçlara neden ceza kesmiyor? Balık
hafızamız var, acıyı anlık yaşıyoruz, ama sonra biz olmasak bile başka biri
yaşayacak bu acıyı bunu unutuyoruz. Kişilerin yapabileceği çok şey var.
|