br />
Düzce'den avukat Ayşegül Şenol.
Düzce depreminden sonraki 10 yılı nasıl özetleriz?
Düzce Marmara depreminden etkilenmiş ama 3 ay bile olmadan başka bir depremle
sarsılmış bir yer. Düzcenin bir ilçesi gölyaka'dan gelen bir kırık ile düzcenin
toprak yapısı, dağların hemen bitiminde bir çukurun içinde oluşmuş bir zemini
olduğu için de ciddi etkilendi.
17 Ağustos'a hazırlıksız yakalanmıştık tabi, ciddi toplumsal yara aldık. Can
mal kayıpları en önemlisi yaşadığımız şehre olan güvensizliğimiz üzerimizden
atabilmiş değiliz. İnsanların barınma ihtiyacının gündeme geldiği dönemde,
geçici barınma olanaklarıyla birlikte bir 10 yıl değerlendirmesi yaparsak; imar
planı olan bir şehirde yaşıyorsunuz, binaları buna uygun yapmak zorundasınız.
Yani zemin özellikleri kullanacağınız malzeme bina plan..tabi biz afet olmadan
önce bütün bunların yerine getirildiğini varsayarak yaşıyorduk. Öyle olmadığını
gördük. Devlet tarafından yapılan Hasar tespitleri ilk olarak bayındırlık
bakanlığı tarafından yapılıyor. Hasar tespitlerinde ciddi güvensizlik olduğunu
kasım depreminde çok iyi anladık. Çünkü hasarsız denilen bazı evler hemen çöktü.
Niye hasar tespitinden başlıyoruz? Sonradan yapılacak onarımlar, ortadan
kaldırılacak binalar, hak sahipliği dediğimiz kavramlarla doğrudan ilgili olduğu
için. biz depremzedeler derneği olarak bu sorunu yaşayan insanlarla öncelikle
yakınlarını kaybeden ve bedensel olarak olumsuz etkilenen insanlarla birebir yüz
yüze geldik. Hepimiz depremzedeydik. Bir araya gelince bu sorunları daha kolay
aşabileceğimiz düşündük.
Hasar tespitleriyle ilgili sorunları aşabilmek için insanlar ellerinden
geleni yaptıkları halde müracaat konusundaki bilgisizlikleri veya devlet
bürokrasisinin işleyişindeki aksaklıklar nedeniyle hala bu bölgedeki insanlar
hasar tespitlerinden gelen orta hasarlı bina denen, hala daha onarımı bitirmemiş
çok sayıda, şehir merkezinde hasarlı olarak bırakılan birçok bina var. bu
bakımdan hasar tespiti ve onarım konusundaki başarı oranı oldukça düşüktür bize
göre. Yapılması gerekenler bir müddet bayındırlık bakanlığının ama sonra o
şehrin belediyesinin de kendine dert etmesi gereken bir konuydu. Ama nedense
sadece bayındırlık bakanlığının işidir belediyeleri ilgilendirmez gibi bir
anlayış var. şu an şehrin içinde makyaj diyebileceğimiz, çok basit onarım
çalışmalarından sonra bırakılmış binalar var. bu bir sonraki olası deprem için
ciddi bir tehdittir.
Yeni yapılan binalarla ilgili bundan daha iyimser olabiliriz. Afet
bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili bir yönetmelik var. daha farklı
tedbirler alınmaya başlandı. Örneğin Düzce deprem sonrası yapılan binalarda,
önceden hiç perde beton kullanılmazken şimdi perde beton kullanılır oldu. Yapı
denetim firmaları kuruldu. Biz prensip olarak yapı denetimin belediyelerin
sorumluluğu olduğu fikrindeyiz. Biz bu sorumluluğu açığa çıkarmak için deprem
sonrası zarar gören insanlarla hareket edip idare mahkemelerinde tam yargı
davaları açılmasına önayak olduk. Özellikle kamu kurumlarının şehirlerin
yapılanmasında nasıl bir sorumluluğu olduğunu açığa çıkarabilirsek diye
düşündük. Bir anlamda hesap sormaydı bizim için. açtığımız davalarda elde edilen
sonuç gerçekten belediye sınırları içindeki planlı alanlarda bir ruhsatlandırma
yapmış ise belediyelerin %100 kusurlu olduğuydu. Bu iyi bir sonuçtur. Çünkü
belediyelerin bu anlamda sorumluluk almak konusunda hep mazeretleri vardı.
Yeterli adamları, araç gereç ve laboratuarları yoktu. Ama artık olmak zorunda.
Belediyelerin bunun farkına varması için önemli bir adım olduğunu
düşünüyoruz.
Geçici barınma olanaklarında insanların yaşadığı sorunlar saymakla bitmez.
ancak şunu belirtmeliyim: Düzce'de hala 150 ye yakın aile prefabrik konutlarda
yaşamak zorunda. Bunların çoğu depremden önce kiracı olan sosyoekonomik konumu
düşük olan aileler. Bu soruna bir an önce çare bulunması gerekiyor.
Geçici konut alanlarına geçmek te bir planlama işi. Ama bu da ayrı ayrı
yürüdü yani şehir planlarıyla kılıcı konutların yapıldığı alanlar arasında
bir kopukluk yaşandı. Çünkü depremde kamu kurumları çok zarar gördü. Bunların
yeniden inşası, şehir planı içinde nasıl bir yer elde edecekleri konusu, yine
kalıcı konutların bulunduğu alanlar- bunu Adapazarı ve düzce yoğun yaşıyor-
konusunda sıkıntı yaşadık. Yeni yerleşim alanları seçildi. Bu alanlar ve şehir
arasındaki bağlantı yolları hala oturtulabilmiş değil. Bu çok önemli, çünkü
insanların hayatlarını yeniden kurmayı imkansız hale getiren bir durum. Bu
anlamda, düzce'de valilik 10. yılda yeni binasına taşındı. Yani valilik
binasının 10 yılda yapıldığı bir şehirde şehrin geri kalan bölümlerini size çok
fazla anlatmama gerek yok diye düşünüyorum.
Kalıcı konutlarla şehrin bağlantı yolu, daha yeni kullanılır bir yol oldu ama
birçok eksiği var. 16 kilometrelik bir yoldan bahsediyoruz ve senelerdir bu
konuyu konuşuyoruz. Ama bu yolla 4 km.ye düştü yol. Bu bir anlamda gözden uzak
tutma, sorunu yok sayma, depremi unutalım sorunlar çözülüyor mantığıdır. Biz bu
şehirde yaşayanlar olarak tabi ki sorumluluk almak zorundayız, ama şunu
hatırlatmalıyız: kamunun üzerine düşen sorumluluğu hatırlatmaktan
vazgeçmemeliyiz. En büyük eksikliğimiz bunu hatırlatmamak bence. Bu bir merkezi
planlama işiyse bunu istemek zorundayız. Devletin zaten kendi sorumlulukları
konusunda afeti 3. 4. sırada gördüğünü söylemek mümkün.
O anlamda kalıcı konutların yer seçimi ve bununla birlikte gelen diğer
planlama sorunları depremin getirdiği o çöküntünün üstüne tuz biber olmuş
durumda. Ve biz hala bunları yaşıyoruz. Tahmin ediyorum ki uzun bir zaman daha
yaşayacağız. Bu bölgeler ciddi şehirleşmenin olduğu alanlardı. Önemli olan
şehirleşmenin üstüne bir şeyi düzelterek yeniden yapmak. O anlamda çok ciddi
sosyal destekler gerekiyor. Kaynak kullanmak zorundasınız. Kaynak diyince;
deprem sonrası ciddi ekonomik yardım geldi kaynaklar kullanıldı ama kamu
yönetimi kullandığı kaynakları nerelere kullandığını açıklama konusunda hiçbir
sorumluluk duymadı. Hatta tersine, hesap verme sorumluluğundan kendi kurtarma
yolları buldu. Hala kalıcı konutlar için ne kadar kaynak kullanıldı bunları
bilmiyoruz. Sorunlar önümüze geldiğinde de feryat ediyoruz. Halbuki her şey
planlandığı gibi yapılsa bu sorunlar yaşanmayacak.
10 yılda bunları yaşarken tabi ki eksikliklerin hayatımızda açtığı yaraları
unutmamak gerekiyor. Bir afet olsa gene aynı şeyleri yaşayacağız çünkü.
Farkındalığımızı yükselten bir şey unutmamak. İnsanlar bulundukları yerden
kaçmak istiyor ama büyük ölçekli bir yerde deprem olsa nereye kaçabilirsiniz o
da ayrı bir soru.
Bir çalışmamız var, depremde kiracı olanların Güvenli binalarda yaşayabilmesi
için, bayındırlık bakanlığında kalıcı konutlar alanındaki rezerv arsaların bu
konumdaki insanlara verilmesini istedik. Bu arsalar bize değil, bizden daha az
ihtiyacı olan insanlara -örneğin atamayla düzceye gelmiş ve kalıcı olmayacak
memurlara- verildi. Bunun için bir dava açtık, sonucunu bekliyoruz. 2002den beri
sonucunu beklediğimiz bir dava.
Depremin hayatımızda sıkıntı yarattığı malum. Mesela Düzce aslında
metropol iller arasında yer almasına rağmen üniversite sınavında sondan üçüncü
oluyor. Bunun en büyük sebebi öğrencilerin sağlıklı yaşayacağı evleri yok,
düzenli huzurlu aile hayatları yok, gidebilecekleri düzgün okulları yok, ve
öğretmen eksiklikleri var. çoğu öğretmen düzceye gelmek istemiyor. Unutmayalım
unutturmayalım diyorum.
|