/STRONG>
Paran varsa geç, yoksa dur!
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aliye Ahu
Gülümser ve Doç. Dr. Tüzin Baycan Levent,
İstanbul’daki rezidansları “Korumalı Yerleşimler” adlı
araştırmalarında incelediler. Onlarla araştırmaları ve sonuçları hakkında
konuştuk.
- Rezidanslar hızla artıyor. Bunun yararları ve zararları
ne?
İstanbul’da, korumalı yerleşmelerin gelişimi konusunda yapmış olduğumuz
araştırma, bu yerleşimlerin hızla yayıldığını ortaya koymuştu. Firmalar
rezidansların bulundukları bölgelere daha iyi altyapı getirdiklerini, güvenli
alanlar yarattıklarını ve yasadışı yapılaşmanın önüne geçtiğini anlatıyorlardı.
Ancak İstanbul’da rezidanslar için zaten altyapının yetersiz ve nüfusun yoğun
olduğu alanların seçildiği görülüyor. Rezidansların en az bir mahalle
büyüklüğünde olduğu varsayıldığında, getirdikleri nüfus nedeniyle mevcut altyapı
hizmetleri yetersiz kalıyor ve tüm kenti etkiliyor.
- Kent içindeki rezidansların inşasında çevrenin sosyo-ekonomik
durumunu ne kadar gözetmek gerekir? Rezidanslar bulundukları yer ile nasıl bir
iletişim geliştiriyor?
Projenin gerçekleştirileceği alanın sosyo-ekonomik yapısı çok önemli. Bu
nedenle daha proje aşamasında çevre sakinleri bilgilendirilmeli ve fikirleri
alınmalı. Rezidanslar söz konusu olduğunda böyle katılımcı bir süreç işlemediği
gibi kimi zaman çevre sakinlerinin bu mekânlardan içeriye bile alınmaması,
yaratılan yeni mekân ile halk arasında iletişimin olmadığının göstergesi.
Rezidansların çoğunda bulunan havuz, spor salonu gibi sosyal tesislerin bütçesi
yeten kesime üyelik sistemi ile açık olması sosyalleşme şansını arttırıyor,
ancak bu ortak yaşam alanlarının her kesime hitap etmediğini ve etmek
istemediğini de unutmamak gerekir. Dolayısıyla, rezidanslar bu bir araya
gelememenin uzantısı ya da sonucu olarak ortaya çıkıyorlar.
|