Picasso Sergisi Üzerine
Picasso sergisini yüz binden fazla kişi ziyaret etti. Bu oldukça yüksek bir sayı. Picasso'nun resim tarzı geniş kitlelerle rahatça iletişim kurmak için biçilmiş kaftan mıydı? Yoksa Türkiye'de Picasso'yu gizliden gizliye çok ama çok seven binlerce insan mı yaşıyordu.. Da bizim mi haberimiz yoktu? Sergi için yapılan büyük reklam kampanyası ve kapsamlı organizasyon sergiye gösterilen bu ilginin nedeniymiş gibi duruyor. Türkiye'de resim sanatının yaşadığı sıkıntılar düşünüldüğünde... Picasso sergisi bir umut mudur, umutsuzluk mu? Haliyle, serginin ne kadar çok insanı çektiği önemli. Sabancı Müzesi, sergi ile ilgili pek çok eğitim çalışması hazırlamış. Ziyaretçileri bilgilendirmek için de çeşitli yollar düşünülmüş. Ancak serginin üzerine oturduğu reklam kampanyası ile Picasso'nun kişisel ünü, bu sergiyi başarıya ulaştırmış olmakla birlikte, uzun vadede ön açıcı görünmüyorlar. Türkiye'de sanatın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri, sanatçının geniş bir izleyici kitlesi ile buluşma sorunudur. Bu da sanatçının geçim sorunu ile bağlantılıdır. Plastik sanatlar örneğinde, tabana yayılan bir eğitimden veya ilgiden söz edilemez. Kültürel yaşamın alabildiğine pazarlama konusu haline geldiği, hemen her tür değerin değersizleştiği, kolay tüketime yönelik sanatın pohpohlandığı zamanlarda yaşıyoruz. Böylesi bir sanat ise haliyle, kar etmesi çok daha kolaydır. Etliden ve sütlüden uzak durulabilir. Holding ve bankaların sponsorluğu, bu ölçekte 20. yüzyılın sonlarına doğru yerleşiyor. Şimdilerde, sanat ortamında oldukça etkin olarak bulunmalarına rağmen, belki de tam da bu yüzden, bu sürecin kapsamlı bir şekilde sorgulanması mümkün olmamıştır. Sanatın sponsorlukla yürümesi olgusu birincisi, sponsorluk yapan kurumun temsil ettiği düzene ve değerlere karşı doğal bir koruma getirmektedir. İkincisi, sanata verdikleri destek ile toplumsal statülerini yükselten ve saygı gösteren kurumların, sanatın piyasa ile iç içe geçtiği bu ortamı yaratan kurumlar olması da bir başka sorun. Pek samimi gözükmüyor. Bu anlamda Türkiye'de sanatın özel olarak da resim sanatın başka mecralarda daha iddialı ve daha zengin yürüyebilmesi için toplumun geniş kesimlerinin resimle bağlantısının daha sıkı kurulması gerekiyor. Resim, enerjisini sponsorlardan değil, toplumun kendisinden almalı. Uzun vadede bir çok sorunun çözümünün anahtarı buradadır. Picasso Sergisi'nin bir itki yaratma olasılığı vardır. Ancak Picasso sergisi kendi öneminin yanı sıra, yaratacağı bu enerji ile resim kurumsallığının başka bir yola girmesini eğer sağlayabilecekse, önemli bir adımdır. Sabancı Müzesi'nde Picasso sergisinin bence en olumlu yanı, Picasso'nun eserlerinin yanı sıra, eserlerin üretim süreci ile de yeterli bir çerçeve çizilmesi. Picasso'nun etkilendiği süreçler ve sanatçılar üzerine olduğu kadar, kişisel yaşam öyküsünden de parçalar yer alıyor. Yanı sıra, Picasso'nun sanatı üzerine düşünceler de kapsamlı konferans dizisinin yanında serginin önemli bir parçasını oluşturuyor. Sadece resimleri, heykelleri, duvar halılarını seyredip çıkmak yerine, tüm eserlerin çağrışım alanı içinde yön duygusunu yitirmeden gezinmek mümkün olabiliyor. Bunun ulaşılması çok da zor olmayan bir bilgi olması durumu değiştirmiyor. Önemli olan, resim üzerine bilgi ile resmin yan yana konması. Bu bilgiyi de, resmi de değiştiriyor. Bunun olumsuz bir yanının olduğunu sanmıyorum. Bilgi ve algılama becerilerinin düzeyi, resimle kurulan ilişkide çok önemli olsa gerek. Gerçi böyle bir ek birikimin gerekliliği ressam açısından onaylanmış olsaydı ressamın kendisi böyle bir birlikteliği tercih edebilirdi. Yine de Türkiye'de açılmış bir yabancı ressamın sergisi, bir sergi olmanın yanında bir tanıtıcı misyonu da üstlenmelidir. Resmin, onu yorumlamak konusunda ek bir destek ile birlikte sunulması meselesi ise, çok genel bir sorun olmakla birlikte Picasso sergisinde ayrıca önem kazanmaktadır. Zira, bilginin, tarafsız olduğunu bu yüzden ziyaretçiyi yönlendirmeyeceğini düşünmek mantıksız olacaktır. Elbette ki, ne kadar tarafsız olsa da, bir yönden yaklaşılmaktadır Picasso'ya. Benzer bir şekilde, belki de mecburiyetten, ağırlıklı olarak Picasso'nun az bilinen yapıtları bulunuyor sergide. Ve resim dışındaki çalışmalarına da ağırlık verilmiş. Sanatçının çok yönlülüğünü vurgulayan bu yaklaşım, sanatçının bir yaratıcı olarak mitsel bir kisveye bürünmesinin de önüne geçiyor. Eskizlerden, çoğunlukla es geçilen dönemlerine kadar Picasso dürüst bir çerçevede gösteriliyor. Sanatçının iniş çıkışları kadar, özellikle Picasso için önemli olan, sanatlarla olan macerasının da ideallikten ve mükemmellikten uzak olduğunun da vurgulanması önemliydi. Diğer yandan, Picasso'nun Türkiye'de nasıl tanıtıldığı da oldukça önemli. Sabancı Müzesi'nin Picasso ile ilgili düzenlediği konferans dizisinde bir başlık ayrılmış olsa da Picasso'nun toplumsal hayatla kurduğu ilişkinin göz ardı edilmiş olduğu söylenebilir. Picasso'nun siyasal kimliği pek çok yapıtına yansımış olmakla birlikte sergi Picasso'nun dahi sanatçı kişiliği üzerine yoğunlaşıyor. Bohemlik ile siyasal kimliği arasındaki çelişkinin sanatına nasıl yansıdığı başlı başına bir sorun olmakla birlikte, bir efsane yaratmanın serginin çekiciliğini arttıracağı söylenebilir. Ancak serginin yaratacağı etkinin derinliğine bir şey katmayacaktır bu. Bu genel pazarlama mantığının Picasso Sergisi'ne sindiği söylenemez. Ancak Picasso'nun siyasal kimliği bugün için hala çok önemlidir. Daha fazla işlenmelidir. ABD'nin Birleşmiş Milletler'de Irak'a savaş açtığını açıklarken, kürsünün arkasındaki Guernica tablosunun üzerini neden örtme ihtiyacı duydukları önemlidir. Picasso, hala kimi siyasi değerleri temsil etmektedir. Türkiye öyle ya da böyle, bir Picasso gündemi yaşadı. Bu durumun iç açılığı, serginin bağlamına yönelik eleştirilerin ve resmin düşe kalka yürüdüğü yol konusundaki kaygıların önünü almıyor, almamalı da.
|
