br />
Bu açılımların (teorik ya da pratik boyutta) ilerlemesiyle birlikte,
reaksiyoner yaklaşımlar da doğal olarak artmaya başladı. Bu tepkilerin toplumun
içinden, kendiliğinden gelmeleri başka bir şey, siyasi olarak örgütlenmeleri
başka... Muhalefet, ‘Kürt açılımı’ başta olmak üzere, ‘demokratikleşme’
çabalarının karşısında ‘tutarlı bir şekilde’ durmaya devam ediyor. Toplumu iç
gerginliğe sevk edecek, sorumsuz, kışkırtıcı tutumlar sürdürülüyor.
Selendi’deki olaylarda Romanlar, belediye başkanının kışkırtıcılık yaptığını
iddia ediyorlar. Bunun doğru olup olmadığını yargı saptayacak. Başkanın
‘açılım’lara en sert tepkiyi gösteren ve en ağır ifadeleri kullanan MHP’nin
üyesi olmasının tesadüf olduğunu düşünmek, herhalde aşırı iyimser bir
yaklaşım olur.
***
Şunu kabul edelim ki son yıllarda Türkiye’de ‘ırkçılık’ çok kışkırtıldı.
Kimlik taleplerine karşı olan kesimler, şiddeti de içinde barındıran bir
toplumsal öfke yaratmayı kendilerine iş edindiler. Kendi ülkemizi sanki yeniden
feth ediyormuşcasına kendimizi kaptırdığımız ‘her yüksek tepeye dünyanın en
büyük bayraklarını dikme modası’, son yıllara damgasını vurmuş durumda.
Şurası bir gerçek ki, etnik, dini vb. farklılıklar geçmişte kendini sadece
çok kısıtlı bir çerçeve içinde belli edebiliyordu, uğranılan ayrımcılık
karşısında ses çıkartılamıyordu; ‘manevi ve maddi baskıya dayalı statüko’,
varlığını sürdürüyordu. Artık paradigma değişmiş durumda... Türkiye gibi
ülkelerde, ‘eski tarzda’ ırkçı saldırılar örgütlemek, olayı bir ‘yok etme’ye
dönüştürmek vb. şeyler artık daha zor. ‘Eski tarzda’ ayrımcı baskılar yapmaya
devam etmek de kolay değil. Dünyadaki gelişmeler de buna imkan vermiyor.
Ama, toplumdaki farklılıkları kışkırtmak, bundan siyasi rant elde etmek
mümkün. Bunu deneyenler her zaman oldu. Bundan sonra da olmaya devam edecek. Ne
olursa olsun, Selendi ‘lokal’ sayılamayacak kadar ciddi bir duruma işaret
ediyor. Alınacak önlemlerin geometrisi belirlerinken bu noktanın atlanmaması
gerekiyor.
***
‘Açılım’ları kalıcı hale getirecek, ‘açılım ruhu’nun toplumun ve devletin
bütün kademelerine yayılmasını sağlayacak olan siyasi, idari ve fikri ortamın
yaratılması gerekiyor. Bunun en önemli koşullarından birini de, eğitim
sistemindeki ırkçı dilin aşılması oluşturuyor... Manisa valisi, “Roman hayatı
21. yüzyıla yakışmıyor” derken aldığı eğitimi de gözler önüne serdi. Gelecek
kuşaklara sağlanacak olan zihinsel özgürlükten de acil olan konu, devletin bir
an önce ırkçılığa karşı daha net bir duruş sergilemesi...
Linçten değil, içindeki farklılıklardan zevk ve heyecan duyan bir topluma
dönüşmemiz umuduyla...
|