Suçlu Bina, Mağdur İstanbul
Kent suçu, eski bir tanım, ancak Türkiye’de yağmalamanın, talanın, tarihi dokuyu bozmanın adı olarak yeni yeni kullanılıyor. Biz de Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhcu’yla İstanbul’a karşı işlenen ve bir hayli kabarık olan suçları konuştuk... “Moda Sahili’ne Hançer, İmar Yağması Dev Corner Otel’e Hayır Platformu” sözcüsü

/P> Ömer AYKUL / İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı, Avukat - Aslında hukukumuzda kent suçu diye bir kavram, bağımsız bir “Kent Kanunu” veya “Kente Karşı suçlar” ya da “Kent Ceza Kanunu”muz yok. Bu; hukukta ulaşılmak ve oluşturulmak istenen bir tanımlama. Merkez insan değil, kent ve kent yaşamı. İçinde konutları, yolları, köprüleri, okulları, hastaneleri, parkları, tarihi binaları, havaalanı ve limanları, sanayi, ticaret, ibadet, kültür ve eğlence yerleri, yaşayan insanları ve bütün flora ve faunası ile birlikte oluşan bir dokuyu ve tarihi-kültürel-çevresel peyzajı da olan bir bağımsız olguyu yani kenti esas alan bir hukuk sistemi için uğraşıyoruz. “Kent hukuku”, kentte mevcut canlı veya cansız, bütün tanımlanabilen varlıkları bir süje gibi görerek, hak sahibi yapmak ve onlara karşı yine “önceden tanımlanan” bütün olumsuz girişimleri bir “yaptırıma bağlamak”tır. Bu bizlerin ‘kentli olabilme’ sürecimize bağlı, çünkü kanunlaşma, ancak sosyal gelişmelerin oluşturduğu hukuksal gereksinimlerin sonucunda oluşur. İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak “Kent Hukuku Yasa Taslağı” hazırlamakta kararlıydık, ancak Türkiye’de çevre ve kente karşı o kadar çok olumsuz girişim var ki, olayların arkasından koşmaktan, bu taslağı tamamlayamadık. - Mevcut hukuk sistemimizde Kent Hukuku olarak algılayabileceğimiz sevindirici düzenlemeler elbette ki var. Bu konunun anayasal dayanağı 56. maddedir. Birinci fıkrada “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” deniyor. “Çevre Hukuku”nun yanı sıra “İmar Hukuku”, “Planlama Hukuku” ve “Sağlık Hukuku” da kent hukukunu oluşturan önemli ve temel unsurlar. Ceza hukuku kapsamında “Kent Suçu” olarak niteleyebileceğimiz düzenlemelere yeni Türk Ceza ve Kabahatler Kanunları’nda da rastlıyoruz. Türk Ceza Kanunu’nun 181. maddesi “Çevrenin Kasten Kirletilmesi”ni düzenliyor ve eylemin oluşum şekline göre altı aydan az olmamak üzere ve beş yılın üzerine çıkan, 182. maddesi ise “Çevrenin Taksirle Kirletilmesi”ni düzenleyerek, iki aydan beş yıla kadar hapis cezası öngörüyor. “Gürültüye neden olma”yı düzenleyen 183. maddeye göre ise iki aydan iki yıla kadar hapis cezası var. Madde 184 ise bizim tanımlamalarımıza en yaklaşanı, “İmar Kirliliğine Neden Olma”yı düzenliyor ve eylemin oluşum şekline göre bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasını içeriyor. Kabahatler Kanunu’nun 33. (Dilencilik), 36. (Gürültü) 37. (Rahatsız etme), 38. (İşgal), 41. (Çevreyi kirletme), 42. (Afiş asma) maddeleri de bu kapsamda sayılır. - Benim “Kent hukuku açısından” üstlendiğim davalar daha çok idari yargı alanında. TEMA Vakfı başta olmak üzere bazı belediye başkanlıkları ve kişiler namına “Nazım ve Uygulama İmar Planları”, “Çevre Düzeni Planları”, “Orman Alanlarının Zeytin Tarımına, Turizm ve Golf Turizmine Tahsisi”, “Madencilik Faaliyetleri ve Doğal Varlıklar”, “Turizm Merkezleri”, “Tarihi, Kültürel ve Doğal Sitlerin Korunması”, “Tarım Toprakların ve Meraların Amacı Dışında Kullanımı”, “İmar ve Çevre Hukuku” konularında açtığım, çevre ve kent hukukunun iç içe olduğu birçok dava var.
|
