Ütopyanın Düşündürdükleri* Bugün Dünden Farklıdır
/P> Cumhuriyetçiler’e göre, hazır gelişmiş bir şehir varken, ekonomik ve teknolojik sıkıntılar dağlar gibi karşılarında dururken, yeni bir başkent için savaş vermenin bir anlamı vardı. Ankara ile ilgili nostaljik nitelikte, çeşitli zamanlara ait fotoğrafları içeren yayınlar yapılırken bu olayın Türkler’in tarihinde ne anlama geldiği üzerinde durulmuyor. Devletin yönetimi için yeni bir mahalle, eğitim için okullar, fakülteler, ekonomi için bankalar, sosyal örgütlenmelere öncelik veriliyor. 1920’lerin, yeni kurulmuş ve eski imparatorluğun olumsuz bilançolu mirasını, göçleri, sorunları almış yeni bir devletin koşullarıyla!.. Bizden otuz yıl sonra Brezilya’da başkent, Sao Paolo’dan içerilere taşındı. Yeni başkentin şehir planı uçak şekliyle, yapılarının biçimleriyle geleceğin simgesi oldu. Cumhurbaşkanı Kubitschek bu girişimlerde mimar Oscar Niemeyer’e hep destek oldu, doğru ve yanlışlarıyla yeni bir şehir ortaya çıktı. Oysa Ankara yaşlı ve yorgun doğdu. Osmanlı artığı yerli ve yabancılar İstanbul’dan Ankara’ya geldi. O kadar kolaymış gibi eski birikimden yeni mimariler çıkartacaklardı! Ütopyanın sahibi, bu anlamsız karşı ütopyaya engel oldu. Kültürel iletişimsizlik nedeniyle, çağın geleceğe dönük atılımlarının dışında kalmış mimarlar çağrıldı. Bakanlıklar ve Saraçoğlu mahallesindeki, çoğunlukla vasatın altındaki yapılarla, Cumhuriyet’in bu büyük ütopyasının canına okudular. Taut, Egli ve 1930’ların bir kısım Türk mimarları ütopya düzeyinde olmayan, saygıdeğer yapılar yaptılar. Atatürk’ün ölümüyle birlikte bocalama dönemine giren “Yeni Türkiye” imgesi terk edildi. Ütopya, Ekonomi, Teknoloji, Kültür desteğinde uygulamaya geçen veya uygulama olanağı olan ortamlarda ütopyanın üremesi olasıdır. Ekonomik ortamın ütopyanın sonuçları açısından cesaretlendirici olacağı kuşkusuzdur. Aynı şekilde teknolojideki gelişmelerin itici, kışkırtıcı etkileri yaşanarak görülmüştür. Ekonomi ve teknolojinin doğal bir sonucu gibi görülen büyük projeler veya ütopik deney ve yapıların en önemli tabanı kültürel hazırlık ve düş kurma yeteneği olduğu genellikle göz ardı edilmektedir. Akılcı düşünce (rasyonalist) dönemimde, 1940’larda, Eiffel Kulesi’ni ilk gördüğümde, Paris’i yukarıdan seyretmek için 300 metre yüksekliğinde bir kule yapmayı çok yadırgamış, anlamsız bulmuştum. Kule o dönemin refahının teknolojideki artan olanakların ürünü ise de Fransız halkının birkaç yüzyıllık sanatta, bilimde, felsefe ve dünyaya bakıştaki uygarlığa katkılarının simgesiydi. Çağdaş uygarlığı oluşturan düşünce ve düşlerin oluşturduğu geleceğe olan güveniydi. Fransızlar’ın kültürel düzeyinin göstergesiydi.
|