Yalnız, Güzel ve Deprem Kuşağındaki Ülkemiz
Marmara Denizi üzerindeki fay çift taraflı mı kırılacak yoksa tek mi? Medyayı vuran son deprem dalgasında herkesin tartıştığı soru buydu. Ancak doğanın değiştiremeyeceği bir gerçek var. Fay nasıl kırılırsa kırılsın, şans ne kadar yanımızda olursa olsun, önümüzdeki yirmi yıl içinde yaşanacak depremin büyüklüğünün altı buçuktan az olmayacağı.

/P> Tek mi çift mi? Umarız Cemal Gökçe’nin dedikleri gerçekleşir. Çünkü İstanbul Üniversitesi’nden Yardımcı Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu’nun anlattıklarını dinledikten sonra İstanbul’un ne kadar büyük bir risk altında olduğu daha iyi anlaşılıyor. Zaman zaman televizyon programlarında da katılan Gündoğdu açık oturumlardaki yaygaralara aldırmadan, insanları endişeye sürükleyeceği çekincesi taşımadan doğru bildiğini anlatıyor. İstanbul’u vuracak depremin yıkıcılığının mevsim, saat, fayın kırılma şekli gibi birçok faktöre bağlı olduğunu söylüyor. Gerçekten de İstanbul’un mimarisinde bile deprem tarihi önemli rol oynamış, taş binalardan ahşap evlere geçilmiş, ahşap evlerde de yangın eli kolu bağlayınca, yeni mimari yöntemlere geçilmiş… Depremle bu kadar iç içe bir kent olmasına karşın İstanbul hakkındaki senaryoların hâlâ üstü örtülü bir şekilde anlatılması biraz abes kaçıyor. Gündoğdu da bunu onaylıyor. “Benim görevim insanları yatıştırmak değil gerçekleri söylemek” diyor. Deprem hakkındaki öngörüsünü ise şu sözlerle açıklıyor: “1766’daki depremin bir tekrarını bekliyorum. Rakam vermek gerekirse yaklaşık yedi buçuk büyüklüğünde bir deprem bekliyorum, bu rakam artı ya da eksi iki olabilir.” Unutulmaması gereken depremin şiddetindeki artışın aritmetik değil logaritmik olduğu. Yani her bir derecelik artış depremin şiddetinin de aynı oranda artacağı anlamına gelmiyor. Aslında Gündoğdu için depremin kendisiyle ilgili senaryoların pek de bir önemi yok. Çünkü bilimin risk konusunda uyarısını yaptığını, bundan sonrasının önlem almak olduğunu söylüyor. “Artık birlikte çalışması gerekenler birbirlerine yüklenmeyecek, çünkü binalar yıkılıyor. Biz sismologlar, şehir plancıları, inşaat mühendisleri, yan yana durmamız gerekirken sadece kavga ediyoruz” diyor. Gerçekten de ne zaman deprem gündeme gelse, tartışma değil atışma yaşanıyor, söz hiçbir zaman yapılması gerekenlere gelmiyor. Kimsenin elinde doğru dürüst bir zemin etüdü çalışması yokken risk altındaki bölgeler hakkında yapılan konuşmalar da maksadını aşıyor. Oğuz Gündoğdu’ya göre risk altındaki bölgeler daha çok depremin karakteriyle ilgili. Ancak kesin sonucu ortaya çıkaracak bir araştırma için açıkça “para yetmez” diyor. İlkyardımda dünyanın en iyisiyiz... Gündoğdu da Cemal Gökçe gibi ranttan ve koordineli çalışılmamasından şikâyetçi. O da depremin ortaya çıkarttığı ranta getiriyor sözü, koordineli çalışamamayı da aslında bu ranta bağlıyor. “Tabii çalışamazlar, çünkü bir seminere çağrılıyorlar, 300 milyar istiyorlar. Ayıptır, bir üniversite bunu yapar mı” diye soruyor. “O zaman parası olmayan adama ne eğitimi vereceksin?” Aslında ne kadar tehlikeli, insanları büyük risk altında bırakan doğa olayı hakkında konuşurken lafın dönüp dolaşıp ranta gelmesi…. Ancak insanların canının hiçe sayılması da bununla alakalı. Gündoğdu “Deprem turnusol kâğıdı gibidir, her şeyi açıkça gösterir” diyor. “17 Ağustos’ta Bingöl’den, Diyarbakır’dan tır dolusu yardım geldi. Hani düşmanlık vardı? Öyle bir şey olsa zırnık koklatmazlardı. Demek ki birileri kavga ettirmeye çalışıyor. Depremde iyilikseversen daha iyiliksever olursun, hırsızsan daha çok hırsızlık yaparsın, çünkü ortam müsait.” Yine de siz şikâyetlerine bakmayın, durumdan o kadar da ümitsiz değil. Afet yönetiminde dünyada en iyi olduğumuzu düşünüyor. Dahası buna 17 Ağustos’ta bizzat şahit olmuş. Bir de şu siyasilerin marazi tutumları olmasa! “İyileştirme projesinin çıkması bile üç yıl sürdü, iyimser rakamla yapıların sadece yüzde yirmi beşi güçlendirildi. Teknik nedenlerden dolayı 17 Ağustos’tan sonra iki yıl içinde İstanbul depreminin olma riski çok fazlaydı. Orada bir şey bizi korudu, söylenecek laf yok” diyor. “Okullar, hastaneler hâlâ iyileştirilmedi. İnsani boyutumuz çok yüksek de bunu işler hale getirecek mekanizma hâlâ oluşturulamadı. Bunları yapmadıktan sonra fay çift taraflı mı kırılmış, tek taraflı mı, hiçbir anlam taşımaz. Bak depremden konuşurken konu nerelere geldi. Çünkü merkezinde insan olan bir sorun.” |
-
Oğuz Gündoğdu'yu her zaman konusunda gerçekleri abartmadan söyleyen biri olarak kabul etmişimdir. Bu kez ortalığı karıştıran adam oluşu gerçekleri söylediği ve önlem almada çoook geç kalmış oluşumuzdandır. YANITLA
