“22 Temmuz 2007 seçimlerinde ‘çevre’ kaybetmiştir” diyen Çevre
Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Ö. Eylem Tuncaelli ile AKP
Hükümeti’nin çevreye dair izlediği politikaları ve çevreyi nelerin beklediğini
konuştuk.
AKP hükümetinin 4.5 yıllık iktidarını izlediği çevre politikaları açısından değerlendirir misiniz?
Türkiye’de 80’lerden bu yana izlenen neoliberal politikalar, AKP döneminde daha da derinleşmiş, çeşitli sosyal alanda ve özellikle çevre alanında yarattığı tahribat ile kendisini göstermiştir. AKP döneminde derinleşen bu dönem, “yeniden yapılanma” adı altında devlette “reformu” hedefleyen, devletin küçültülmesi, özelleştirme, yerelleşme ve yabancılaştırmaya dayanan Dünya Bankası ve IMF programları ile ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel alanda son derece karamsar bir tabloyu ortaya çıkarmıştır. Genel politika süreçleriyle büyük bir “uyum” içinde çevre alanı da yıllar boyunca istismar edilmiş, doğal varlıklarımız bir talan ve yağma alanı olarak yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunulmuştur. Altyapı yatırımlarında izlenen yanlış politikalar, ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarını, ormanlarımızı, kıyılarımızı bir rant cennetine dönüştürme çabaları, çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu, denetim ve yaptırım eksikliği ve uzman kadroların yetersiz düzeyde ve yanlış alanlarda istihdamı çevre sorunlarını daha da çıkmaza sokmuştur.
AKP Hükümeti’nin 4,5 yıllık icraat döneminde oluşan çevresel tablo baktığımızda;
“Hava kalitesi” açısından 2002 yılında 11. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 20. sıraya gerilemiştir.
“Su kalitesi” açısından 2002 yılında 41. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 142. sıraya gerilemiştir.
“Biyolojik çeşitlilik” açısından 2002 yılında 91. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 129. sıraya gerilemiştir.
“Arazi kullanımı” açısından 2002 yılında 87. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 102. sıraya gerilemiştir.
“Hava kirliliğinin azaltılması” açısından 2002 yılında 75. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 93. sıraya gerilemiştir.
“Su yetersizliğinin azaltılması” açısından 2002 yılında 94. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 97. sıraya gerilemiştir.
“Ekosistemlere üzerindeki baskıların” açısından 2002 yılında 29. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 33. sıraya gerilemiştir.
“Sera gazı salınımlarının azaltılması” açısından 2002 yılında 70. sırada olan ülkemiz 2005 yılında 94. sıraya gerilemiştir.
AKP iktidarı, toplum ve çevre sağlığı açısından temel altyapı yatırımlarını hayata geçirebbildi mi?
Hayır, Avrupa Birliğe’ne girme iddiası taşıyan AKP iktidarı, toplum ve çevre sağlığı açısından temel altyapı yatırımlarını dahi hayata geçirememiştir. Bu noktada, “içme ve kullanma suyu”, “kanalizasyon”, “atıksu”, “katı atık” alanlarında ve bu hizmetlerden yararlanan nüfus olarak, ülkemizi dünyanın en geri kalmış ülkeleri ile “en geri” olma noktasında yarışır durumda bırakmıştır.
Örneğin, belediyelerimizin ancak %69’u kanalizasyon şebekesine sahiptir. Mevcut 3225 belediyenin 324’ünün atık suları 195 atık su arıtma tesisi ile arıtılmaktadır. 3225 belediyeden içme ve kullanma suyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısı yalnızca 304. Yani yüzde 10’un bile altındadır ve katı atık depolama tesisleri sayısı yalnızca 46’dır.
Önümüzdeki dönemde AKP iktidarının çevreye karşı takındığı tavır ne olacak?
Şimdi neler yapacaklar sorusuna özlü yanıt, seçim meydanlarındaki şovlarda sarfedilen sözleri de hatırlayarak “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” olmalıdır. 4,5 yıldır ne yapıldığının kısa özetinden bahsettik az önce. Hele ki seçim sürecinden hemen önce bunca muhalefete ve uyarılara rağmen “nükleer enerji santrallerinin” yolunu açan kanunun çıkartılmış olması da ilginçtir. Geçtiğimiz icraat döneminde hükümet halktan yana politikalar belirlememiş aksine kamuya ait varlıkları rant görerek tarafını net olarak belirtmiştir.
Eğitim, sağlık gibi pek çok alanda olduğu gibi çevre alanı da bu süreçten payını almış bu noktada, birçok önemli ve yaşamsal konu gibi, Odamızın değerlendirme ve uyarılıları, seçim kampanyalarını meydanlarda, şovlara ve kişisel polemiklere dönüştüren siyasiler tarafından göz ardı edilmiş, böylece siyasilerin ve kimi medyanın “özverili” katkıları ile bu gerçeklerin seçmen tarafından da göz ardı edilmesi sağlanmıştır. Ve ülkemiz bir beş yıl daha bu politikasızlığa mahkum edilmiştir.22 Temmuz 2007 seçimlerini, bu noktada “çevre" de kaybetmiştir.
AKP’nin 2002 yılından bu yana çevre alanında izlediği politikaları ya da politikasızlığı seçim öncesi masaya yatıran Odamız, 22 Temmuz 2007 Seçimlerinde “Çevre”nin kaybettiğini, sermayenin, yağma ve talanın, yanlış istihdam politikalarının kazandığını kamuoyuna üzüntüyle duyurmuştur.
AKP yola böyle devam ederse neler olacak?
Kaynaklarımız yağmalanmaya ve çevre tahrip edilmeye devam edecektir! AKP; 5 yıla yakın süren iktidarında, kentsel sorunlar başta olmak üzere, barınma ve konut hakkı, katı atık, içme suyu, kanalizasyon gibi altyapı sorunlarına, Dünya Bankası’nın direktifleri ile “çözüm” bulmayı tercih etmiş ve kentsel altyapı alanı ve çevre mühendisliği hizmetleri özelleştirme ve yabancılaştırma kıskacına girmiştir. Fransız, İngiliz, Alman ve Japon altyapı firmaları artık suyumuzun sahibi, çöpümüzün takipçisi olmuştur.
Bu arada AKP iktidarı, çok büyük vaatlerde bulunduğu enerji ve ulaşım alanında da sınıfta kalmıştır. Bu noktada, ulaşım ve enerji alanlarına somut çözümler sunmak bir yana, ekonomik ve sosyal politikalardan bağımsız parçacı yaklaşımlar ile özelleştirmeci, yabancılaştırmacı, IMF ve Dünya Bankası politikalarının değişik yansımaları ile ülkemiz enerji ve madencilik alanında tam bir “koridor” olmuştur.
Bugüne kadar ülkemizde enerjiden madenciliğe; tarımdan altyapıya bir dizi alanda yaşanan çevre tahribatı, uygulanmayan mahkeme kararları, “kalkınma”cı AKP iktidarının doğal varlıklarımızın korunmasında hiç de adaletli olmadığını ortaya koymuştur.
“Kamuda ‘yeni’den yapılanma, kaos ve karmaşa devam edecek!”
AKP hükümetinin göreve geldiği aylarda ilk icraatlarından biri “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nı Meclis’ten geçirerek Çevre ve Orman Bakanlıklarını tek bir bakanlık çatısı altında toplamak olmuştur. AKP’nin esasen öngördüğü, Çevre Bakanlığı’nın Orman Bakanlığı içerisinde eritilmesiydi, öyle de olmuştur. Bakanlıkların sayısını azaltmak gerekçesiyle, Çevre Politikası oluşturma ve Çevre Yönetimi’ni sağlamakla sorumlu kılınmış, güçlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken en önemli Bakanlıklardan biri olan Çevre Bakanlığı’nın başka bir Bakanlıkla birleştirmesi aynı zamanda hükümetin çevre sorunlarına verdiği önemi de göstermiştir. ( Bu durum, kültür ve turizm bakanlıklarının birleştirilmesi ya da yeni belediyeler yasası ile çevre ile ilgili diğer alanlarda da yeni ve kaotik bir durum yaratmıştır.)
Kamu kurumları arasındaki görev, yetki ve sorumluluk karmaşası, hantallık gibi gerekçelerle, kamu yönetiminde yeniden yapılanma adı altında hayata geçirilen, “kamu yönetimi reformu projesi” sorunları çözmek bir yana daha da içinden çıkılmaz bir hale sürüklemiştir. Doğru çevre politikaları oluşturabilecek ve etkin bir çevre yönetimi anlayışının arkasında durabilecek bir siyasi irade olmadığı için siyasi iktidar bu karmaşanın arkasına gizlenmeyi tercih etmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı bugün hala politika üretme ve uygulama kapasitesi, kurumlar arası işbirliği, çalışma verimliliği, bütçe, uzman ve yeterli kadro, ekipman donanımı açısından etkin bir çevre yönetimi tesis etmekten son derece uzaktır.
”Yasa yolu ile yağma ve talan devam edecek”
Siyasi iktidar, kamu yönetimi alanında reform adı altında yapmayı planladığı bir dizi düzenleme ile bakanlıkları kapatıp; birleştirirken, peşi sıra gündeme gelen yasal düzenlemeler ise “devlet reformu”nun bir anlamda tamamlayıcısı olmaktadır.
Maden Yasası, Çevre Kanunu, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanun ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’ndaki değişiklikler, Orman Arazilerinin Satışı ve Kıyı Kanunu gibi konularda Anayasa değişiklikleri, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi Hakkında Yasa, Kentsel Dönüşüm Yasaları, Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkındaki Yönetmelik, Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik, Orman Kanunu’nun 2’nci Maddesi’nin (A) Bendine Göre Orman Sınırları Dışına Çıkarılacak Yerler Hakkında Yönetmelik’te olduğu gibi yasa ya da yönetmelik değişikliği yoluyla gündeme gelen olaylar, tarım arazilerimizin, ormanlarımızın, kıyılarımızın, doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımızın yağma ve talanına sadece birkaç örnektir. Ülkemizin dört bir yanı yağma ve talana teslim edilmiş, tüccar siyaset anlayışı ile hareket eden AKP Hükümeti’nin bu alandaki politikaları da Dünya Bankası Programı’nın yansımasından başka bir şey olmamıştır. Bu anlamı ile, memleketimizin tüm doğal değerleri, sermayeye ve uluslararası tekellere peşkeş çekilmiştir.
Bu seçimlerde, siyasi partilerin diğer seçim söylemlerine göre çevreye daha çok odaklandıklarına dair izlenimler vardı. Bu odaklanma samimi miydi?
Hiç sanmıyorum. Seçim meydanlarında söylenenler söyleyenler tarafından çoktan unutuldu. Günlerdir akarsuların özelleştirilmesine dair hükümetin taslağını konuşuyoruz. Ne söylendiğinin önemi yok; ne yapıldığının önemi var. Su kesintilerinin seçim sonrasına bırakılması bile samimiyetsizliği gözler önüne seriyor.
*CHP’nin sera gazı salınımlarını ölçme söylemi hariç seçim bildirgelerinde Kyoto Protokolü'ne yer verilmemiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kyoto protokolü yerkürenin ısı artışına tek başına çözüm olabilecek bir protokol değil. Beklentimiz hiç değilse ulusal bazda ve yine hiç değilse seçim bildirgelerine daha köklü çözüm önerileri koymalarıydı. Kaldı ki seçim bildirgelerinde yer alanların ne kadarı yazıldığı gibi uygulandı?
MHP çevre konusuna nasıl bakıyor?
MHP açıkça sanayileşmeyi öne koymuş. Sanayileşme ve kentleşmeyi paralel iki doğru olarak almış. Oysaki kent yaşamı ile sanayi birbirinden ayrılmalıdır. İdeal kent, kentlinin hakları göz önüne alınarak planlanmalıdır. Kent ve kentlilik kültürü yaratılacaktır denmiş bildirgede. Galataport, Haydarpaşa gündeme gelmeden önce de İstanbul’da reklam panolarında “hayatımızı değiştireceklerini” iddia ediyordu Büyükşehir Belediyesi. Mevcut kültür ne olacak? Mevcut silüetler? Kentsel dönüşüm projesi ile bir ötekileştirme ve ötekileştirdiğini yok sayma uygulamasını izlemiyor muyuz?
Peki ya CHP?
Aslında bütün bu yaşadıklarımız da CHP'nin de payı var. Çünkü şu anki duruma iktidarın polikasızlığı ve meclisteki ikinci partinin muhalefetsizliği nedeniyle geldik.
CHP seçim bildirgesinde iyi şeyler söylemiş olabilir. Çevre ve kent konusunda tekrar kamusallaştırmayı savunan öğelere yer vermiş örneğin. Kentleşme politikalarını da önce “insan” diyerek başlamış. Gar binaları satılmayacak derken yağma ve talana son verileceğinden bahsetmiş. Seçim bildirgelerinde ne yazdığının çok önemi olmadığını biliyoruz.
Önümüzdeki dönemde meclisten çevre ve kent anlamındaki beklentileriniz nelerdir?
Andığımız partiler mecliste. Bakıp izleyeceğiz. Bizim talebimiz günü birlik
eylemlerle bu ülke yönetilmesin. Çevre, enerji, ulaşım, konut vb konularda
politikalar yazılsın ve her eylemlilik bu politikalar çerçevesinde yapılsın ve
lütfen bu politikalar hazırlanırken kamunun sesine kulak verilsin.
|