BR> Düşük karbon ekonomisine geçiş için 160 milyon
dolar
ÇİMSA Genel Müdürü Mehmet Hacıkamiloğlu’nun verdiği
bilgiye göre, Çimsa kullandığı enerjinin yüzde 4 ila yüzde 5’ini atıklardan
sağlıyor. Hedef bu oranı yüzde 10’lara çekmek. Atıktan enerji elde etmek
için ne kullanıyor diye soracak olursanız. Ağırlıklı olarak araba
tekerlekleri, gemi sintineleri gibi sanayi atıklarını saymak mümkün. Esasında
çimento fabrikalarında fırınların ısısı 1400 dereceye çıktığı için her türlü
atığı yakabiliyorsunuz. Mehmet Hacıkamiloğlu, belediyelerin topladığı “evsel
atıkların” da yakılabileceğini vurguluyor. Ne ki, Batı’daki çimento
fabrikaları “evsel atıkları” yaktıkları halde Türkiye’de belediyeler bu işe pek
gönüllü değiller henüz. Zira “evsel atıklara” kamu malı gözüyle bakıp,
çimento fabrikalarından bunları yakmaları için ücret talep ediyorlar. Şaka
gibi ama belediyeler çöplerini “bedelsiz” vermiyorlar. Mehmet Hacıkamiloğlu,
“Sanayi, evsel atıkları yakarak ortadan kaldırmak hem çevre, hem çimento
fabrikaları iyi bir çözüm. Hatta Batı’da çimento fabrikalarının giderek buna
kaydıklarını görüyoruz.. Çimento üretmek, yakında yan işleri olursa şaşmam”
diyor.
KARBON AYAK İZİ RAPORU
“Düşük karbon
ekonomisi” bazı iş kollarının, bazı alışkanlıkların değişmesine yol açacak
kuşkusuz. Çimsa, sürdürülebirlilik adına yani “düşük karbon ekonomisi” için
2010 ile 2012 yılların arasında 160 milyon dolarlık bir harcama
planlıyor. Mersin’deki proje için 20 milyon doları yatırılmış ve bunun dört
yılda amorti edileceği hesaplanıyor. Hacıkamiloğlu, “Dünyada gidişat düşük
karbon ekonomisi yönünde. Biz de yatırımlarımızla ayak uyduruyoruz. Ayrıca
karbon emisyonlarına kota ve karbon ticareti kapımızda sayılır, yarın öbür gün
karşımıza çıkacak. O yüzden bugünden hazırlıklarımızı yapıyoruz”
diyor. Nitekim Hacıkamiloğlu bizimle İstanbul’a dönmeyip, Çinliler’in evsel
atıkları dönüştürme teknolojisini incelemek üzere Pekin’e uçtu. Bu arada,
Çimsa bu yıl sonunda ilk kez “karbon ayak izlerini” yani karbon emisyonunu
ortaya koyan bir “sürdürülebirlilik” raporunun hazırlığında. Bu işi ne kadar
ciddiye aldığının bir başka göstergesi var. Küçük ekibimizin İstanbul-Tokyo
uçak yolculuğu, dört günlük Tokyo gezisinde harcadığı enerjinin neden olduğu
karbon emisyonunu en küçük ayrıntısına kadar hesaplanmış. Kişi başına
yaklaşık 1800 kilogram karbon emisyonu çıkmış. Çimsa bunu karşılamak için
TEMA ile işbirliğinde her birimiz için Karapınar Hatıra Ormanı’nda 10 ağaç
dikmiş. Ağaçlarım giderek çoğalıyor.
İstanbul çöp sorununu
çözdü mü
MARUBENİ Grubu 1960’lı yıllardan beri Türkiye’de
faaliyet gösteriyor. 1980’li yılların başında Temsa’ya inşaat makineleri
satmaya başlamış. Şimdi üst düzey yönetici olan bazı bazıları birkaç
yıllarını Türkiye’de geçirmişler. Çimsa ile Marubeni arasındaki anlaşmaya
imza atan Genel Müdür Yardımcısı Naoki İzumi örneğin İstanbul’da 4 yıl
geçirmiş. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Belediye Başkanı olduğu dönemde
İstanbul’un çöp sorunu için görüşmüş. Erdoğan belediye başkanlığı koltuğuna
oturmadan bir yıl önce 1993 yılında Ümraniye’deki çöplükte metan gazı
sıkışmasından büyük bir patlama olmuş, 11 aile yok olmuştu. Anladığım
kadarıyla İstanbul’un çöp sorununa çözüm arayan Erdoğan, 1995 yılında
Marubeni’nin de kapısını çalmış. İzumi, İstanbul’un çöp sorunu için bir proje
hazırladıklarını ancak İstanbul Belediyesi’nden bir ses çıkmadığını
söylüyor. Ve merakla soruyor: “İstanbul çöp sorunun çözdü mü.” Aradan 15
yıl geçtikten sonra bildiğim kadarıyla henüz İstanbul için gerçek bir çözüm
ortada yok. Hatta Hacıkamiloğlu’nun “vahşi depolama” diye tabir ettiği
çöpleri gömme devam ediyor. Bırakın bunu İBB atıkları ayırma işlemi dahi
yapmıyor. Oysa Tokyo, havalimanına adımı attığımız andan itibaren Japonların
çöp kutularını katı, sıvı, yanabilir vesaire diye ayırdıklarını
gördük. Çevrecilik lafta değil eylemde gerek.
Özdemir Sabancı
cinayetini hatırlıyor
YABANCI bir işadamı için İstanbul’da
birkaç yılını geçirmek, unutulmaz anılara sahip olmak demek. Bizlerin
yaşadıklarının onda birini yaşasalar bile öyle. Recep Tayyip Erdoğan ile
biraraya gelen İzumi, 1996 yılında öldürülen Özdemir Sabancı ile de iyi
tanışıyormuş. Birlikte üzerinde çalıştıkları bir proje için üç günlük
toplantı planlamışlar. İzumi, “İlk iki gün İstanbul’da bir araya geldik.
3’üncü toplantıdan önce Özdemir Sabancı Adana’daki fabrikayı gezmemizi önerdi.
Adana’ya uçtuk. Fabrikaya girer girmez cinayet haberini aldık. 3’üncü toplantı
kısmet olmadı” diye anlatıyor. Türkiye’yi hem mutlulukla, hem hüzünle
hatırlamamak mümkün mü?
|