Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

İstanbul Sözleşmesi; Kentine Sahip Çık ve Takipte Kal

"Partiler üstü, siyaset dışı kalan ve ‘yerel yönetim nasıl olmalı’ diyen bir manifesto' olarak da okunabilecek İstanbul Sözleşmesi için change.org'ta başlatılan imza kampanyası, yaklaşık 6 bin destekçiye ulaştı. İstanbul Hepimizin insiyatifinden Betül Tanbay ve Cengiz Aktar ile sözleşmeyi ve hedeflerini konuştuk.

Mesut Tufan & Amber Eroyan
1 İstanbul Sözleşmesi; Kentine Sahip Çık ve Takipte Kal

"Türkiye’de yerellik, sadece kağıt üzerindedir ve bu olmayan yerellik, son dönemde yani AKP iktidarında iyice yok oldu. Merkeziyetçilik, neredeyse bir kişinin karar almasına kadar gitti. Eskiden ‘merkeziyetçilik’ derken Ankara’yı anlardık; şimdi Başbakan ve etrafındaki birkaç kişiyi... Bu söylediğimiz bir spekülasyon ya da tevatür değil; örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Taksim konusunda bunu ifşa etti ve 'Başbakan istiyor' dedi. Zaten pek çok şey Başbakan istiyor ve yapılıyor".

"İstanbul Sözleşmesi bir Sened-i İttifak’tır"

1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak'a gönderme yaparak, İstanbul Sözleşmesi'ni de üstünde düşünülmüş, ince elenip sık dokunulmuş bir Sened-i İttifak olarak değerlendiren Aktar, "Burası 200 yıldır merkeziyetçiliğin hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. 200 yıldır yapılan her şey, bütün Batılılaşma çalışmaları, merkezileşmek, merkezin ve dolayısıyla devletin güçlenmesi içindir. Erki paylaşmak zorunda kalan ilk ve tek anlaşma 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak'tır. Onun da arşivlerde bile aslı yoktur; çünkü devlet imzaladıktan sonra yok etmek için elinden geleni yapmıştır" diyor.

CengizCengiz Aktar"Artık yönetilenler de meseleleri en az yönetenler kadar biliyor; siyasetçiler bunu anlamalı"

Aktar, ancak yaşadığımız zaman diliminde Türkiye boyutlarında olup da bu kadar merkeziyetçi olan bir ülkenin, artık verimli bir şekilde işlemesinin mümkün olmadığına dikkat çekiyor. Bunun, kaynak israfı anlamına geleceğini vurgulayarak; Ankara’da alınan bir kararın hem Kars’ı hem de Edirne’yi ilgilendirdiğini; yapılan yanlışların da herkes tarafından görüldüğünü ifade ediyor. Aktar'ın altını çizdiği bir diğer nokta ise artık yönetilenlerin de meseleleri en az yönetenler kadar, hatta daha fazla biliyor olması; "Artık yönetilenlere, 'bu budur arkadaş, uygulayacağız' demek mümkün değil. Yönetenlerin ve siyasetçilerin, bunu anlaması çok önemli" diyor. Aktar'a göre Türkiye’nin içinde bulunduğu ve ‘orta gelir tuzağı’ olarak tarif edilen sorundan kurtulmanın yollarından biri de yereldeki potansiyelleri ortaya çıkarmak. Çünkü yereldeki potansiyel, aşırı merkeziyetçilikten dolayı gün yüzüne çıkamıyor.

‘Denge – denetleme’ eksikliğinin ilacı da yerelleşme

17 Aralık'tan bu yana Türkiye gündemini oluşturan yolsuzluk ve rüşvet iddialarına işaret ederek, bunun bir ‘denge – denetleme’ eksikliği de olduğunun anlaşılması gerektiğini kaydeden Aktar, bu eksikliği gidermenin yolunun da yerelleşmeden geçtiğini belirtiyor:

"Bize okulda okutulanlardan bildiğimiz kadarıyla sistemde ‘yürütme, yasama ve yargı’ olmak üzere üç erk var; buna dördüncü erk olarak medyayı da ekleyebiliriz. Ama bundan ibaret değil. Bunlar, eğer yapabilirlerse, birbirlerini yatay denetleyebilen erkler. Çok daha etkin, demokratik bir erk daha var; o da ‘bölgesel’ yani ‘Adem-i merkezi’ erk. O da dikey bir erk. Bu, federe devletten mahalle muhtarlığına kadar gider ve en doğru dengeleme ve denetleme bu şekildedir. Bunun bir de uluslar arası ayağı vardır ve o da dikeydir; ulus üstü denge – denetlemedir. Örneğin her türlü BM sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi, AB’nin ulus üstü kurumları, bu mekanizmalar arasında sayılabilir. Türkiye bunlara yeni yeni alışıyor, anlıyor, öğreniyor. Ama daha çok uzun bir yolumuz var".  


Türkiye'nin bütün idari yapısını kopyaladığı Fransa'nın bile 1982’den bu yana bölgeselleşmeye çalıştığını anımsatan Aktar, bunun ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor:

"1982'de başlattıkları bölgeselleşme çalışmaları yetmeyince 2003’te Anayasayı değiştirdiler; bugün de ‘Adem-i merkeziyetçilik’i tartışıyorlar. Örneğin vilayetlerin kaldırılması konuşuluyor. Ki biz de 1871’de onların vilayet sistemini taklit etmişizdir. Avrupa’nın en merkeziyetçi ülkesi Fransa dahi Adem-i merkezileşiyor; dolayısıyla şimdiden doğru işleri yapabilmek lazım".

TÜMÜNÜ GÖSTER HABERİN DEVAMI:   1  |   2
http://www.yapi.com.tr/haberler/istanbul-sozlesmesi-kentine-sahip-cik-ve-takipte-kal_116175.html

Read Comment Section
1 Yorum Yorum Yaz
  • HALA ANLAŞILMAYAN GARPLIŞAŞMAK FİKRİNİN NELERE MAL OLDUĞUNU VE BUNCA GEÇEN YÜZ YILA RAĞMEN KENDİMİZ OLMAYI İHMAL ETTMENİN MALİYETİ OLARAK GÖRÜLMELİDİR. GEÇMİŞTE ASIRLAR BOYUNCA BATILILARA MEDENİYETİ ÖĞRETEN ANADOLU İNSANI BİR İŞGAL KUVVETİ HAKİMİYETİ YAŞATMA GAYRETİNDEDİR. AVRUPALI OLAMAK YERİNE; AVRUPALIYA MEDENİYETİN ZİRVESİNİ YAŞATMAK ANA İLKEMİZ OLMALIDIR. HALEN GÖRÜLEN O DUR Kİ!.. O AVRUPALI İNSANLARI SÖMÜRGE OLARAK KULLANIP KENDİ REFAHINA KULLANMAK ARUSUNU UNUTMAMIŞTIR. ÖLDÜR, BÖL, PARÇALA VE YUT POLİTİKASINI HAKİM KILMAK ARZUSUNDAN VAZ GEÇMEMİŞTİR. BİZLER KENDİ MEDENİYET ANLAYIŞIMIZI KENDİ DEĞERLERİMİZ İÇİMNDE AVRUPALIYA KABUL ETTİRMEK DURUMUNDAYIZ. GEÇMİŞ YÜZYILLIN BİR EVVELİNDE HİJYEN ŞARTINI DAHİ BİLMEYEN AVRUPALI; ŞUNU DA ÇOK İYİ BİLMELİDİR, iNSAN ONURU EN YÜCE VE HAKİM MEDENİYET KRİTERİDİR. HER KEZ İÇİN EŞİT ANLAMDADIR. ALMANA, FRANSIZA, İNGİLİZE, AMERİKALIYA, HİNTLİYE, MALEZYALIYA, AFRİKALIYA, GÜNEY AMERİKALIYA, RUSA... FARKLI UYGULANMAMALIDIR. UYGULANAMAZ. YANITLA
1 yorumdan 1 tanesi gösteriliyor. 
Yorumunuzu ekleyin
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!