Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Köprüler ve İstanbul'un Rengi

Sınırlı sorun analizinin yapılabildiği bu yazı, kentin Boğaz geçişlerine yönelik yeni bir karayolu köprüsü yapılmaksızın önerilebilecek çözüm yaklaşımlarını bir başka yazıya bırakıyor ve ekliyor: Referandumda hangi rengi tercih edersiniz bilmem ama 3. köprü yapılırsa İstanbul’un renginin ne olacağı belli: Asfalt karası ile beton grisi arası…

BirGün Gazetesi
Köprüler ve İstanbul'un Rengi

br />
Kente karşı 3. köprü...

3. Boğaz Köprüsü yapımına gerekçe olarak gösterilen transit trafiğin boğaz geçişlerindeki payı sadece % 2-3 dolayındadır ve bu pay, yeni bir transit ulaşım odaklı köprü yapımını gerektirmeyecek bir öneme sahiptir. Boğaz’da yapılan ikinci köprünün de (FSM) transit trafiğin kuzeye-kent dışına taşınması gerekçesiyle yapıldığı, ancak bugün kent içi ulaşıma hizmet eder durumda olduğu ve kentsel yerleşim alanlarının kuzeye yönelmesine zemin hazırladığı düşünüldüğünde, bugün yeni bir köprü yapımı konusunda aynı gerekçenin gerçekçi ve kente yararı olmadığı açıktır. İstanbul’da kent içi ulaşım sistemini olumsuz etkileyerek, iki yaka arasındaki köprü geçişlerini sürekli gündemde tutan yük taşımacılığındaki temel sorun, ağırlıklı olarak karayollarına bağımlı sistemlerin kullanılarak, deniz ve demir yolu kullanımı ve yatırımlarının kısıtlı tutulması ve lojistik odaklarının kent içinde kontrolsüz-dağınık bir şekilde bulunmasıdır.

İstanbul’da bir günde toplam 11 milyon araçlı yolculuk yapılmakta ve bunun % 11’ini ise kentin iki yakası arasındaki boğaz geçişleri oluşturmaktadır. Yakalar arası geçişlerde Anadolu’dan Avrupa’ya yapılan yolculukların payı -sabah zirve saatlerinde- %72 iken, Avrupa’dan Asya’ya yapılan yolculukların payı ise %28’dir (Tablo 2).  Yakalar arası yolculuklardaki bu oransal dengesizliğin temel kaynağını, Anadolu yakasından Avrupa yakasına iş amaçlı yapılan günlük yolculuklar oluşturmaktadır ki; bu yolculuklar yakalar arasındaki 1,1 milyonluk toplam yolculuğun yarısından fazladır. Yakalar arasındaki yolculuk hareketliliğinin bu ağırlıklı yönü, iki yaka arasındaki nüfus-istihdam dengesinin daha sağlıklı kurgulanmasını ön plana çıkarmaktadır.

Anadolu ve Avrupa yakaları arasındaki geçişler ulaşım türlerine göre incelendiğinde köprü geçişlerinin % 81’lik, deniz yoluyla yapılan boğaz geçişlerinin ise % 19’luk bir paya sahip olduğu görülmektedir (Tablo 3). Yakalar arasındaki köprü geçişlerinde otomobillerin yolcu taşımadaki payı yaklaşık % 24 olarak hesaplanmaktadır. Ancak köprülerdeki araç kompozisyonu içerisinde, trafik sıkışıklığının esas nedeni olan özel otomobillerin payı % 82’dir. Başka bir deyişle, köprülerden geçen araçların % 82’si özel otomobil iken, bu otomobillerin taşıdığı yolcu sayısı sadece %24 oranındadır. Bu da köprülerin insanların değil, özel araçların karşıya geçişlerine hizmet ettiklerinin en açık göstergelerinden biridir.

Kent içi ulaşımın –Boğaz geçişleri de dahil olmak üzere– genel durumuna bakıldığında, yine karayolu ulaşımının araçlı yolculuklarda en büyük paya (%93,4) sahip olduğu görülmektedir (Şekil 1). İstanbul’da kent içi ulaşımda toplutaşımanın payı ise % 47’dir. Toplutaşımanın % 86’sı karayolu ile sağlanırken, % 4’ü denizyoluyla ve % 10’u ise raylı sistemlerle sağlanmaktadır. Dünya metropollerinin kentsel ulaşım sistemlerinde topluulaşım ağının belkemiğini oluşturan raylı sistemlerin topluulaşım içindeki payları incelendiğinde İstanbul’un % 10’luk payı; Londra’nın % 72, Paris’in % 87, Moskova’nın % 77, New York’un % 77 ve Tokyo’nun % 96’lık raylı sistem oranlarının oldukça gerisindedir.

Kentin planlı geleceğine karşı...

Özellikle ilk iki köprü deneyimi, İstanbul’da kentsel ulaşım ve arazi kullanım kararlarının birbirinden bağımsız alınamayacağını ciddi bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu konuda özellikle ikinci köprü ve sonrası yaşanan kentsel yayılım, önemli ulaşım kararlarının kendi trafiğini ve nüfus çekimini de beraberinde getirerek kentin fiziksel yapısını nasıl etkilediğinin en somut örneğidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından hazırlanarak 2009 yılında onaylanan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı (ÇDP), temel arazi kullanım ve ulaşım kararlarının bir arada bulunduğu ve alt ölçeğindeki diğer tüm planları yönlendirici bir anayasa niteliğindedir. ÇDP’de, İstanbul’un doğusu ile batısı arasında sürekliliği karayolu ile sağlanmış bir Boğaz geçişinin İstanbul’un kentsel gelişimi açısından olumsuz sonuçları, FSM Köprüsü geçişi sonrasında ortaya çıkan kentsel gelişme deseni ile açıkça görüldüğünden, TEM Otoyolu boyunca kentin doğusu ile batısı arasında uzanan, yağ lekesi şeklinde büyüyerek doğal yapıyı tahrip eden, niteliksiz bir yapı stoku ve Sultanbeyli ve Sarıgazi gibi yerleşmeleri oluşturan süreçlerin tekrarlanmaması vurgulanmıştır. Ana ulaşım kararlarında üçüncü bir boğaz köprüsüne yer verilmeyen ve kesin bir dille karşı politikaların savunulduğu Çevre Düzeni Planı’nın özellikle kentin fiziksel gelişimi ile ilgili 2023 yılı öngörüsünde, kuzeye yönelik yerleşim baskılarının önlenmesi ve doğal eşiklerin korunması amaçlanmış, kentin bundan sonraki gelişimi doğu-batı ekseninde kurgulanmıştır.

Kentin doğal çevresine karşı...

İstanbul’un mevcut yerleşim alanları ile Karadeniz kıyısı arasında kalan kesiminde, önemli orman alanları, su havzaları, kumullar, barajlar, bentler,  tabiat parkları, rekreasyon (eğlence-dinlence) alanları ile çok sayıda endemik (başka yerde yaşamayan) bitki ve hayvan türlerinden oluşan farklı ekosistemlerin bir arada bulunduğu bütüncül bir ekolojik alan yer almaktadır. Bu alanın en önemli bileşenlerinden olan kentin kuzeyindeki ormanların özellikle havadaki zehirli karbon gazını tutma ve havadaki zararlı tozları filtreleyerek ürettiği temiz hava, kuzeyden güneye esen hâkim rüzgârlar sayesinde kentin hava ve yaşam kalitesini artırmaktadır. Diğer yararlarıysa odun ve diğer orman ürünlerinin kaynağı olması, su üretimi, su varlığını koruma ve düzenlemesi, toprağı koruması, biyolojik çeşitliliği geliştirmesi, iklim üzerinde olumlu etki yapması, rekreasyon yönünden yararı, sağlık üzerinde etkili olması, iş alanı ve geçim kaynağı sağlaması, ulusal savunma ve güvenlik yönünden yararları olarak sıralamak mümkündür.

Boğaz’da yapılması düşünülen 3. Köprü Projesi ve bağlantı yollarının kısa süre sonra kendi trafiğini yaratarak egzoz salınımlarını arttıracağı ve yeni yol ve bina yapılaşmalarını tetikleyerek doğal alan tahribatına yol açacağı düşünüldüğünde projenin çevresel analizlerden uzak bir zeminde hazırlandığı anlaşılmaktadır. 3. Boğaz Köprüsü yapıldığı takdirde, FSM Köprüsü sürecinde yaşandığı gibi “orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle” bazı alanların orman sınırları dışına çıkarılması yönündeki baskılar da artacaktır (Anadolu Yakası’nda TEM Otoyolu’nun geçtiği bölgede, orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle 11.856 hektar alan orman sınırları dışına çıkarılmıştı). 2B alanları, özel ormanlar ve tarım alanları bu süreçten ilk olarak etkilenecek alanların başında gelmektedir.

TÜMÜNÜ GÖSTERSONRAKİ SAYFA HABERİN DEVAMI:   1  |   2  |   3
http://www.yapi.com.tr/haberler/kopruler-ve-istanbulun-rengi_82631.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!