Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Demokrasi Tartışıldı

TMMOB Mimarlar Odası, 2014 Yerel Seçimleri öncesinde ülkenin ve dünyanın geleceğine ilişkin endişelerini, politika ve önerilerini yerel yönetimlere talip olanlara ve kamuoyuna iletmek üzere 23-24 Ocak’ta, “Yerel Yönetimler Kentleşme ve Demokrasi Sempozyum”unu gerçekleştirdi.

Elif Hamidi, Mesut Tufan
Yerel Yönetimler, Kentleşme ve Demokrasi Tartışıldı

TMMOB Mimarlar Odası, gerek küresel politikaların ülkemize yansımaları gerek küresel politikaların ülkemize yansımaları gerek çok yakın geçmişte Taksim Gezi Parkı’ndan başlayarak tüm yurda yayılan, toplumun “söz söyleme” iradesi ve yaşadığı kente-çevreye karşı duyarlılığını dikkate alarak; 2014 Yerel Seçimleri öncesinde ülkemizin ve dünyanın geleceğine ilişkin endişelerini, politika ve önerilerini yerel yönetimlere talip olanlara ve kamuoyuna iletmek üzere “Yerel Yönetimler Kentleşme ve Demokrasi Sempozyum”unu gerçekleştirdi.

Sempozyumun ilk günü, MMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyük Kent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Deniz İncedayı, TMMOB Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’nın açılış konuşmalarıyla başladı.

Kentlerin kimlikli bir niteliğe kavuşması gerek

TMMOB Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu, bütün ülke topraklarının kentsel dönüşüm adı altında yağma alanı ilan edildiğini ifade ederek şunları söyledi: “10 bin yıllık kent merkezlerinde alınan ölçüm kararları ile kültür mekânları, daimi varlıklar, Cumhuriyet ve endüstri mirası yok edilmektedir. Ülke gündeminde tartışılan konularla İstanbul’da 3. Köprü, Kanal İstanbul, Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği ve ODTÜ ormanından geçirilen otoyol gibi uygulamalarla doğal peyzaj değerleri yok edilmektedir. Yanı başımızdaki birinci derecede anıtsal eser olan ve aynı zamanda toplumsal belleğimizin önemli bir parçası Haydarpaşa Garı, limanı, kıyı alanı kamusalı bir bütün olarak yağmalamak istenmektedir. HES’ler aracılığıyla akarsuların yok edilmesi, nükleer santrallerle yaşamımızın ve çevre değerlerinin tehdit altına alınması, son olarak bütün kıyı alanlarını, meraları, peyzaj değerlerini, orman alanlarını betonlaştıran birtakım yasa girişimlerinin gündemde olduğunu biliyoruz. Bu sürecin önünü açmak, bu politikaları gerçekleştirmek için AKP kendi mutlak iktidarı ve rant kararlarının hayata geçirilmesinin önünde engel olarak gördüğü her şeye bu dönemde savaş açmıştır”. Muhcu, “Kentlerin kimlikli bir niteliğe kavuşması ve yerel yönetimlerin de buna uygun bir şekilde organize olmaları ve demokratikleşmeleri artık zorunlu hale gelmiştir” dedi.

Kentlilik bilincimiz geliştirilemedi

“Ev ödevimizi yapan bir örgütüz, sıkı çalışıyoruz” diyen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, “Daha fazla Gezi raporu, daha fazla Taksim raporu hazırlamamız ve bunları sokağa taşımamız gerekiyor. Şunu da belirtmek istiyorum, örgütümüz Gezi direnişinin ne önünde ne arkasında, ne sağında ne solunda tam merkezinde yer almıştır” dedi. Ortak yaşam ve kentlilik bilincinin geliştirilemediğine değinen Soğancı, varsıl ve yoksul kesim arasındaki uçurumun fiziksel mekâna da yansıdığına dikkat çekti.

"Kentleşme ve Yerel Yönetim” tartışıldı

Prof. Dr. Aziz Konukman’ın oturum yöneticisi olduğu "Kentleşme ve Yerel Yönetim” başlıklı oturumda Y. Mimar Cengiz Bektaş, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Doç. Dr. Tarık Şengül ve Ekonomist Mustafa Sönmez birer konuşma yaptı.

Herkesin yerel seçimlere katılması şart

Cengiz Bektaş, konuşmasında neden yerel yönetim, yerinde bir yönetim oluşturmanın amacı nedir, daha katılımlı bir yönetim nasıl oluşturulabilir gibi sorulara açıklık getirmeye çalıştı. Doğrudan demokrasi üzerine yeniden düşünmenin gerekliliğine değinen Bektaş, artık kimsenin adalete, hukuka güveninin kalmadığını ve bunun çok korkunç bir durum olduğunu vurguladı. Gezi direnişi üzerine de söz söyleyen Bektaş şöyle konuştu: “Bu direniş yiğitti, insancıldı, barışçıldı, uygardı. Kırılma noktasıydı, doğru okunmalıydı. Bütün Türkiye’ye sesleniyorlardı. Biz de varız diyorlardı. Gezi direnişi, kırılmaya çalışılan umudun yeniden yeşermesiydi. Doğrudan demokrasiye, doğrudan bir adımdı. Gezi’nin doğru anlaşılması gerektiğini düşünüyorum”. Yerel seçimlere içinde bulunduğumuz şu koşullarda eksiksiz herkesin katılması gerektiğini vurgulayan Bektaş, “Söylemlerimizi çarpıtılmayacak şekilde doğrudan söylemek, konuşmak zorundayız. Kendi örgütlenmelerimiz içinde kenetlenmemiz, safları sıklaştırmamız gerekiyor. Yurdumuzu har vurup harman savuranlara karşıysak, din ağalarına karşıysak, kentimize, kültürümüze, demokrasimize, Cumhuriyetimize sahip çıkmak istiyorsak seçimlerde bunlara en yakın adayların çevresinde birleşmeliyiz” dedi.

Yerellik önemli, burada anlam kazanıyoruz

Bektaş’ın ardından söz alan Prof. Dr. İlhan Tekeli, “30 Mart 2014’te yerel yönetim seçimlerine gidiyoruz. Gezi olayları bize yönetim krizi yaşadığımızı gösterdi ve bunu aşmadan başka krizleri çözemeyiz. 17 Aralık’ta demokrasi krizinin devlet krizine dönüştüğünü gördük. Esas mesele demokrasi kriziyle nasıl başa çıkacağımızı tartışmak. Demokrasiye iktidarın el değiştirmesinde bir araç olarak baktık” dedi. Siyasettekilerin iktidar anlayışının yanlış bir temele dayandığına dikkat çeken Tekeli, “Ne kadar çok oydaşma sağlıyorsan o kadar çok iktidar olursun anlayışı bizi demokrasi krizine götürüyor” dedi. Tekeli demokrasinin sabit bir rejim olmadığını ve sürekli bir yeniliğe açık olmasını gerektiğini belirtti ve şunları söyledi: “Demokrasimizin çağdaş, birinci sınıf bir demokrasi olarak görmek istiyorsak bunun yolu yerelden geçiyor. Yerellik önemli, burada anlam kazanıyoruz. Bugün yerel yönetimin doğru düzgün bir plan yapma olanağı kalmamıştır. Çünkü merkezi yönetimin vesayeti altındadır.” Seçim sürecinin bir hizmet yarışı şeklinde cereyan edeceğin belirten Tekeli, “Ben hizmetin ötesini istiyorum, hizmet yetmez. Ne istiyorum? İnsan onuruna saygı istiyorum, kendi projemi hayata geçirmek istiyorum, demokratik bir rejim talep etmek istiyorum, onurlu yaşam hakkına saygı duyan bir yönetim anlayışı istiyorum, bilgilenme hakkı ve bilginin şeffaf olmasını istiyorum, gayrimenkulün el değiştirmesi bilgisini istiyorum.”

Biz bayağı bir savaşın içindeyiz

Doç. Dr. Tarık Şengül, “Bağlamından bağımsız demokrasi tartışması ‘yetmez ama evet’çiliğe götürdü Türkiye’yi. Bağlamdan kopmuş bir demokrasiyi tartışmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Biz aslında bugüne kadar alışageldiğimiz kapitalizmin modern toplum senaryoları içinde yaşamıyoruz; biz bayağı bir savaşın içindeyiz. Bütün bu tartıştığımız şeyler kapital ve demokrasi tartışması değildir; kent hakkı, katılım, kaynaklardan pay alma, eşitlik, özgürlük tartışmalarının her biri içinde bulunduğumuz savaş ortamından bağımsız olarak ele alındığında bizi gerçekten bir yere götürmez” dedi. Savaş metaforu üzerinden konuşmak gerektiğinin altını çizen Şengül, “Bugün Türkiye’de olan şey şu; jeopolitiğin belirlediği bir siyasetle karşı karşıyayız. İçerisinin dışarısının çöktüğü bir ortamda siyaseti bir savaş olarak yürütüyor Başbakan” şeklide konuştu. Kent kavramı, kent hakkı, yaşam hakkı kavramlarına değinen Şengül, “Yaşam alanlarımızı yitirmeye başladık. Yani soyut bir kent hakkı meselesinden daha derin sorunlarla karşı karşıyayız. Yaşam hakkımız, yaşam alanlarımız elimizden alınıyor” dedi.

Kente bu kadar saldırı bir tükenmişliğin sonucudur

Ekonomist Mustafa Sözmez, merkez, yerel ve demokrasi üzerine konuştu ve şunları kaydetti: “Yerel yönetimlerimizin nasıl güdük hale getirildiğinin kanıtı harcamalardaki paydır. Merkez tarafından ötekileştirilmiş bir yüzdedir yerel”. Sönmez, 3. Köprü, Kanal İstanbul gibi projelerin, kente bu kadar saldırının bir tükenmişliğin, bir zorlamanın, bir iflasın sonucu olduğunu; tükenmişlerin, başka yolu kalmayanların ancak böyle çılgın projelere başvurabileceğini vurguladı. Yerelden örmeye, yerel icra etmeye başlamanın ana konu olduğunu ifade eden Sönmez, “bunun ruhunu ve inşasını yerel seçimlerden başlatabiliriz. Bu kadar güdükleştirilmiş yerel demokrasiyi, yerel yapıyı kabul edemeyiz. Bunun mutlaka değiştirilmesi gerekiyor” dedi.

“Kentsel Dönüşüm” başlıklı oturumu Prof. Dr. Ali Cengizkan yönetti. İlk sözü alan Doç. Dr. Asuman Türkün, gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde ciddi bir nüfus artışı görüldüğüne dikkat çekerek bu nüfus artışıyla birlikte, iş bulma olanağının da olmadığı kentte, insanların çok daha zor koşullarda barınmaya çalıştığı ve gecekondu sayısının özellikle 60’lardan, 70’lerden sonra çok arttığını ifade etti. Son dönemin konut planını beş ana başlık altında toplayan Türkün, “sübvansiyonlar çok ciddi olmadığı için en yoksul kesime ulaşılamıyor. Ulaşmak için kamunun işin içinde olması lazım” dedi.

TMMOB’a bağlı Mimarlar Odası'ndan Mücella Yapıcı, “Kentsel dönüşüm kadar kavram olmayan başka bir kavram görmedim ben. Herkesin kendine göre bir dönüşümü var. Bu bildiğiniz politik ve siyasi bir dönüşüm. O nedenle bu kavrama güvenmiyorum” dedi. Yapıcı, kentsel dönüşümün Avrupa’da da ciddi bir şekilde yaşanmaya başladığına, Hamburg gibi ülkelerde de mekan üzerinden isyanların gerçekleştirildiğine dikkat çekti. 80 darbesini hatırlatan Yapıcı, “12 Eylül 1980 darbesini hiç unutmamak lazım. Merkezi ve yerel devlet yapılandırılması 80 darbesiyle başladı” dedi.

Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Özlem Güvemli, kentsel dönüşümle ilgili haberlere nasıl, ne şekilde ulaştıkları üzerine bilgi verdi. Fikirtepe, Süleymaniye ve Zeytinburnu Sümer Mahallesi'ndeki kentsel dönüşüm projelerinden örnekler veren Güvemli, yurttaşların mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ve süreçten dışlandığını belirtti.

Stuttgart Üniversitesi’nden Yaşar Adanalı, kentsel dönüşümün gündelik hayatın merkezinde olan, herkesin konuştuğu, mahallelerin gündem konusu olmuş bir konu olduğunu belirtti ve kentsel dönüşümden ne anlaşıldığı, herkesin aynı şeyi mi anladığı üzerine bir değerlendirme yaptı. Adanalı, bu konuda bir kavram karmaşası olduğuna dikkat çekti. Afet yasasından bahseden Adanalı, total yıkımda asıl amacın rantı büyütmek olduğuna vurgu yaptı.  

3. köprü rant projesidir

“Kentsel Hizmetler ve Planlama Politikaları” başlıklı ikinci oturumu Cemal Gökçe yönetti; Prof. Dr. Haluk Gerçek ve Dr. Ali Tolga Özden birer sunum yaptı. Ulaşım Planlamacısı Prof. Dr. Haluk Gerçek, son yıllardaki ulaşım politikalarında ortaya çıkan eğilimleri ve bizdeki yansımalarını değerlendirdi. Ulaşım sektöründe piyasanın kendi haline bırakıldığında birtakım problemlerin ortaya çıktığına dikkat çeken Gerçek, “Marmaray projesiyle Tarihi Yarımada’yı yayalaştırma hedefi, hemen yanında inşa edilen 80 bin aracın bölgeye akacağı tünel ile inkâr edilmiş oluyor” dedi. Gerçek, hiçbir projenin tek başına İstanbul’daki ulaşım ve trafik sorununu çözemeyeceğini vurguladı. 3. köprüyle ilgili olarak rant projesi diyen Gerçek şunları aktardı: “Anadolu Yakası’ndan bir insanın 3. köprüyü kullanması için akılsız olması lazım. Çünkü fazladan bir sürü kilometre yapması gerekiyor” dedi. 3. köprü projesinin etrafının ranta açıldığını ve bu projeye havaalanı projesiyle anlam kazandırıldığını ifade eden Gerçek, “3. köprü projesi, ulaşım projesi değil, rant projesidir. Ormana zarar vermeyeceğiz dediler, ancak bunun tümüyle yalan olduğunu gördük”. Gerçek, 3. köprü İstanbul’un ulaşım sorununa çözüm olmayacağı için birkaç yıla kalmadan 4. köprü tartışmalarının başlayacağını dile getirdi.  

Mimar Dr. Ali Tolga Özden, Afet Yasası’ndan bahsederek tarih içerisinde afete ve kente nasıl daha rasyonel bir bakış açısı getirildiğini açıklamaya çalıştı. Özden, bugün hala 20 kattan yüksek yapılarla ilgili bir yönetmelik olmamasına karşın bu inşaatların devam ettiğini ifade etti.

 

 

 

 

 


 

 

 

http://www.yapi.com.tr/haberler/yerel-yonetimler-kentlesme-ve-demokrasi-tartisildi_116276.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!