BR> Anıtlar Yüksek Kurulu?
"O iyiydi 83'te yok
edilene kadar biz tek başımıza her şeye hâkimdik. Hâkim olmak bir şey demek
değil tabii. Siz bir karar alırsınız uygulamazlar, ne çıkar ondan. 56 senesinde
kurul kavga etmeye başladı başbakanla zaten. Çünkü hükümet bilmediği, anlamadığı
için…"
Bunlar, biraz genlerle geçen şeyler resim, heykel, tarihi olanı
koruma bilinci… İTÜ'de Mimarlık Tarihi ve Rölöve Kürsüsü, Mimarlık Tarihi ve
Restorasyon Kürsüsü ve son olarak da Restorasyon Anabilim Dalı başkanlığı
yaptınız, İTÜ Mimarlık Fakültesi'ne bağlı olarak Mimarlık Tarihi ve Restorasyon
Enstitüsü'nü kurdunuz ve başkanlığını yürüttünüz. Eğitim deyince, neler söylemek
istersiniz…
"Eğitimle çok kolay olmuyor. Ama anlatabilirsin… O durumda da
öğreniyor, ama uygulayamıyoruz. Çünkü ondan bu beklenmiyor. Yani toplum tarih
bilincine sahip olmadıkça koruma olayı sadece bir müteahhidin para kazandığı bir
iş olmaktan öteye gidemiyor. Bir sürü uzman yetişti. Her çeşit işi yapanı var,
hiç de fena değiller. Sait Halim Paşa Yalısı'nın restorasyonunda danışmandım,
şimdi ne hale geldi bilmiyorum, ama iyi bir restorasyondu… Ama İstanbul'da bu
çalışmalar para getirdiği için bunlar oluyor. Anadolu'da sıradan bir taşçı
ustası, herhangi bir müteahhit yapıyor restorasyonu."
Özellikle
Anadolu'daki restorasyonlar, birer kâbus… Üstelik, başarısız bir restorasyondan
geriye dönüş de yok. İhale açarak tarih kurtarılamıyor!
"Kâbus, hepsi
kâbus Türkiye'de. Şu anda en kötü dönemi yaşıyoruz, çünkü kurullarda hiçbir
uzman kalmadı. Ve bu ucuza yapılan kazanır hikâyesinden ötürü de hiç ehil
olmayan insanların elinde bu iş."
40 yılda herşey
değişti
Peki, İstanbul?
"Biz evvelâ İstanbul'u
koruyamadık. Ben, İstanbul'u Koruma Raporu yazdım 1970 senesinde. Bizim korunsun
dediğimiz o zaman henüz ayakta duran Boğaz, Üsküdar'daki ahşap yapılar,
Suriçi'nde de çok ahşap mahalle vardı. Tek tek, sokak sokak yazdık. Benim 150
sayfalık raporum vardı. Tasdik de edilmiş kuruldan, beş para etmedi, yok oldu
oraları. Bugün İstanbul'da benim o raporda korunsun dediğim yerlerin yüzde 3'ü,
1'i bile yok. Bitti. Sadece 40 senede. Üstelik bu olanlar, partiyle falan da
ilgili değil."
Büyük bir talan…
"Anlamıyorlar, Avrupa gidiyorlar,
görüyor, ama anlamıyorlar. Yahu bu adamlar nasıl oturuyor o eski evlerde.
İngiltere'de, Orta İngiltere'de dolaştığınız zaman hiç yeni bina bile
göremezsiniz. Bizde ise köylerde bile apartman."
İstanbul'a dönersek,
İstanbul'un nüfusu, kurulduğundan itibaren hiçbir zaman 1 milyonu geçmemiş, ama
bugün…
"Ben mektebi bitirdiğimde 800 bindi. Üniversiteyi bitirdiğim
zaman. Geçmez. En çok 700 bin derler 17. yüzyılda… 500-600 bin civarındadır."
40-50 senede 13-15 milyona ulaşmış, aslında buna hiçbir şey dayanamazdı
değil mi?
"Dayanamazdı. Suriçi ne kadardı biliyor musunuz, bin 140
hektar. İstanbul ne kadar biliyor musunuz, 350 bin hektar. Bütün eski İstanbul
benim tarihini yazdığım, koruma raporunu hazırladığım kent, 10-15 bin hektar.
Bütün bu kıyılar, Üsküdar, Suriçi, Galata bugünkü İstanbul'un yüzde
biri."
Rahat rahat korunabilirdi…
‘Tabii canım, yüzde bir bu.
Buralarda büyü, git ne yaparsan yap, şehri niye yıkıyorsun. Ben 1970'de diyorum
size, kurul kurulalı 20 sene olmuş ve kurulun tasdik ettiği planlar duruyor,
bütün o binalar yıkıldı. Bugünkü belediye Osmanlı Evi yapmaya çalışıyor!
Eskisini yıkıp yenisini yapıyor. Neden? Çünkü adam oturmak istemiyor o
evde…"
|