Milano Tasarım Haftası’nda ‘İlk in Milano’ başlığı altında bir araya gelen Türk tasarımcılarına ve İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen ‘Beş Duyu: İstanbul’a destek veren Nurus’un genel müdürü Güran Gökyay’la, Milano’da karşılaştık. Gökyay, her iki projenin Nurus için önemini ve Türk tasarımının bugün geldiği noktayı anlattı.
Sizce ‘İlk in Milano’ neden bu kadar önemli?
‘İlk in Milano’nun önemi Türk tasarımcılarının ilk defa bir araya gelerek Türk tasarım kimliği ve markasını tek bir vücut olarak göstermelerinden ileri geliyor. Ortak nefesle yapılmış bir proje. Proje için çok çalıştık, katılan her tasarımcı da çok ciddi bir şekilde sahip çıktı. ‘İlk in Milano’, isminden de anlaşılacağı gibi sadece bir başlangıç ve bunun devamı da olacak.
Projenin ortak bir paydada toplanmak gibi bir hedefi var mıydı?
Tabii her projenin başlı başına iyi bir teması olmasına ve farklı çeşitlilikte projeler yer almasına dikkat ettik. Tasarımlar arasında tamamen işlevselliğin ön plana çıktığı ürünler de vardı estetiğin ön plana çıktıkları da ve her ikisinin bir arada olduğu ürünlerde. Mobilyadan banyoya, seramikten cam eşyaya aydınlatmaya fonksiyonel ürünlere çok geniş bir yelpaze oluştu. Bu kadar kolektif bir ürün yapısına sahip olduğu için Milano Tasarım Haftası’nın içinde de çok ses getirdi. İnsanlar bu tasarımların Türkiye’den çıktığını bilmiyorlardı. Bunları alıp yabancı markaların ürünleri olarak günlük hayatlarında kullanıyorlardı. Bir farkındalık yoktu. Biz bu farkındalığı yaratmak istedik.
Bir yandan öğrenci projelerini bir yandan profesyonel tasarımcıların islerini Milano’ya taşıdınız. Bu çerçeveden Nurus’un tasarım dünyasındaki rolünü nasıl tanımlarsınız?
Nurus, kurulduğu günden bu yana ticari kimliğinin yanı sıra Türkiye’ye yatırım yapma fikrini de daima aklında tutan bir firma oldu. Bu ülkenin değerlerine sahip çıkmak zorundaydık. Bunun savaşını 20 senedir veriyoruz. Nurus’u dünya pazarında, kendi kimliğiyle görebilmek için yapılması gereken de buydu. Elbette kolay bir süreç değildi. Ancak yolun büyük ve zorlu kısmını aştık ve artık bu noktada çok daha deneyimliyiz. Amacımız Türkiye markasını yukarıya çekebilmek, Türk tasarımcısını doğru noktadan dünyaya tanıtmak ve uluslararası alıcıyla buluşturmaktı. Pek çok açıdan başarıya ulaştığımızı düşünüyorum.
İTÜ ile işbirliği içinde gerçekleştirdiğiniz ‘Beş Duyu: İstanbul’ fikri Milano’da karşılığını buldu mu sizce?
Satellite’de geleceğimizin tasarımcılarıyla beraber gelişmekte olan Türk tasarım anlayışının bir başka yüzünü ortaya koymaya çalıştık. Türkiye’nin varolan değerlerini anlatmanın farklı yöntemleri var. ‘Beş Duyu: İstanbul’da bu yöntemlerden biriydi, projeye çok inanıyorduk ve Milano’ya geldiğimizde bir kere daha haklı olduğumuzu gördük.
Bu projeyle tam olarak nasıl bir imaj yaratmak hedeflendi?
İnsanlar buradaki tasarımlara baktıkları ve her bir objeyi ayrı ayrı değerlendirdikleri zaman Avrupalı bir tasarımın ürün kalitesinden çok da farklı olmadığını görecektir. Bizim de vermek istediğimiz his, bir dünya vatandaşı olduğumuz ve bunun yanında Anadolu’dan gelen büyük kültür miraslarıyla beslendiğimizdi. Aynı zamanda çok iyi öğrenciler olduğumuzun iyi dinlediğimizin, öğrendiğimizin ve ürünleri kendimize has bir üslupla yorumladığımızın anlatımıydı.
Buradaki ürünler arasında Milano Tasarım Haftası’na özel tasarımlar var mı?
Buraya özel tasarlanan ürün yok burada ilk defa sergilenenler var. Çoğu tasarımcıların daha önce başka firmalara ya da kendi koleksiyonlarına dahil etmek için tasarladıkları ürünler arasından seçildi. Böyle bir sergi için en az bir sene öncesinden çalışmaya başlamak ve sanayiinin büyük oranda desteğini almış olmak gerekiyor. Dahası mutlaka arkasında devlet ya da özel sektör desteği olmalı. Bir Japonya ya da Fransa pavyonunun başarısının altında devlet desteğinin olduğunu biliyoruz
Türk tasarımının bugün geldiği noktada en önemli eksiği nedir?
Nurus olarak bizim dünya pazarına yaklaşımımız yıllardır doğru işleri bulmak ve en doğru şekilde anlatmaya çalışmak oldu. Türk tasarım dünyasında da yıllar içinde pek çok gelişme oldu ancak bu yeterli değil. Her ne kadar yolun çok başında olsak da Türkiye’de de tasarım bir patlama yapmış durumda. Çok iyi tasarım okulları var ancak pazarlama süreçleriyle daha iyi buluşmaları gerekiyor. Bunun için de bir takım politikalar üretmeliyiz. Örneğin bu sergide tüm katılımcılar kendi markalarını, firmalarını arka planda tutarak bir Türk kimliği altında ürünlerini ortaya koydular ve başarılı da oldu bence.
Milano Tasarım Haftası sonrasında ‘İlk in Milano’ ile ilgili neler yapmayı planlıyorsunuz?
Devamlılığı sağlamak için bir tasarım portalı yaptık. Bu Türk tasarım portalı açılacak ve yürütmesi bizde olmayacak. Bizde olmasını istemiyoruz, tasarımcılardan oluşan bir yürütme kurulu olmasını istiyoruz. Tanıtımın bir parçası olarak bunun yapılması gerekiyordu. Diğer bir çalışma ise Türk tasarım kimliğini ortaya koymak amaçlı bir kitap. Gökhan Karakuş editörlüğünde bir kitap çıkarttık. Muazzam bir kolektif iş çıktı ortaya. Uluslararası literatüre girebilecek nitelikte. Adı ‘Turkish Touch in Design’. Uluslararası okulların da arşivlerine girecek ve Türk tasarım kimliğini yansıtan bir kaynak olacak.
Nurus’un tasarımlara yaklaşımını kim belirliyor?
Tasarım çizgisini Renan ve Güran Gökyay’ın kafasındaki çizgiler belirliyor ve biraz da satış sonrası göstergeler. İyi koleksiyonlar oluşturuyoruz çünkü iyi bir koku alma yeteneğimiz olduğuna inanıyoruz. Yaptığımız yatırımlarla da Avrupa’nın en büyük firmalarından biri olma yolundayız ve halihazırda dünya standartlarının üzerinde bir üretim teknolojisine sahibiz. İyi tasarımlarla, elimizdeki teknolojiyi birleştirince de zaten dünya çapında ismimizi duyurmaya devam edeceğimizi düşünüyorum.
Selen Baskan-Milano 20/04/2007
|