Erken Dönemde Osmanlı Devleti'nde Kadın Baniler (1299-1512), Ayşe Çıkla
Bu çalışmanın konusunu, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan, II. Beyazıt devrinin sona erdiği 1513 yılına kadar geçen sürede, kadınların mimari hamiliğini (patronaj), genel mimari gelişmeler, kadar değişen sosyal, siyasi, ekonomik dengeler içerisinde algılamak ve anlamlandırmak oluşturmaktadır. Kadınların mimari alandaki hamiliği, binaların mimari özelliklerinden ziyade Osmanlı toprakları boyunca nerelerde inşa edildiği ve kurumsal olarak işleyişi gibi hususlar açısından irdelenecektir. Bu çalışma sadece hanedan mensubu hanımları değil, farklı devirlerde yaşamış devletin ileri gelenlerinin mensup oldukları ailelerin kadınlarını da kapsamaktadır. Bu kadınların mimari alandaki hamiliği, ailelerinin mimari girişimlerinin tamamlayıcısı olarak görülmeli. Bu kadın baniler, değişen siyasi, sosyal, ekonomik gelişmelerin öne çıkardığı aileleri temsil etmişlerdir. Hanedana mensup kadınların mimari çalışmaları da değişen siyasi, sosyal, ekonomik gelişmelerden etkilenmiştir. Ancak hanedan mensubu hanımların mimari girişimlerini doğrudan etkileyen hanedan içinde değişen dinamiklerdir. Bunların yanında hem hanedanlığın kadınları hem de hanedan dışı kadınların mimari hamiliğinde kendi tercihleri ve onlara sunulan imkânlar etkili olmuştur. Padişahların farklı kökenlerden sosyal gruplarla yakın ilişkileri neticesinde, her devirde farklı sosyal gruplardan kadın baniler öne çıkmış olmakla birlikte Osmanlı hanedan kadınları her zaman öncülüklerini devam ettirmişlerdir. Osmanlı tahtının varislerinin anneleri ve padişah kızları ilk devirlerden itibaren öne çıkmışlardır. Osmanlı hanedanı içindeki değişen dinamikler, II. Beyazıt döneminde tahta geçemeyen şehzade annelerinin de önemli mimari girişimlerde bulunabilmesini sağlamıştır. Bazı padişah annelerinin zamansız ölümleri de, padişah ile kandaş olmayan ama onun yakın ilişki içinde bulunduğu kadınları, giriştikleri kamusal hayır işleriyle ön plana çıkarmıştır. Sultan I. Mehmet ve II. Mehmet’in dayeleri1 ve muhtemelen II. Beyazıt döneminde yaşamış Asude Hatun olarak da bilinen kethüda hatun,2 bu padişahların anneleri zamansız ölmüş olduğu için sultan annesi olmanın ayrıcalıklarına ve statüsüne kısmen sahip olmuşlardır (Peirce, 1993). II. Mehmet’in dayesi diğerlerinden daha ayrıcalıklıydı. Bu hanımın varlıklı bir hatun olması, kaynaklarda çok kere bahsedilmiş ve vurgulanmış bir husustur (Babinger, 1978). Bu da onun diğerlerine nazaran daha fazla sayıdaki mimari girişimini açıklar niteliktedir. I. Mehmet’in sütannesinin sadece bir mescidi (Ayverdi, 1966) ve II. Beyazıt devrinde yaşamış kethüda hatunun ise İstanbul’un (Şekil 3) farklı mahallerinde bir mektebi, hamamı ve türbesi bulunmaktayken (Barkan ve Ayverdi, 1970), II. Mehmet’in dayesi bunlarla kıyaslanamayacak kadar çok binanın inşasını üstlenmiştir (Gökbilgin, 1952; Ayverdi, 1973; Barkan ve Ayverdi, 1970). Padişah kızlarının önemli devlet adamları ile evlenmeleri onların mimari girişimlerini güçlendirmiştir (Peirce, 1993). Ancak prestij sahibi şehzade annelerinin bu alandaki önceliği elde etmelerini sağlayamamıştır. Bu tür evlilikler II. Mehmet devrinde padişah kızlarının devşirme kökenli devlet adamlarıyla evlilikleri sayesinde başlamış ve bunu takiben II. Beyazıt’ın zamanında ve sonraki yıllarda da devam etmiştir. Osmanlı hanesinin değişen iç dinamikleri dışında, sultanların izledikleri siyasetin farklı devirlerdeki –beylikten merkezî devlete geçiş sürecine, ardından merkezî devlete ve sonrasında merkezî devletin sağlamlaşma sürecine kadar uzanan dönemde– etkisi özellikle hanedan dışından kadınların bu alandaki hamiliğinin tüm yönlerini biçimlendirmiştir. Osmanlı toplumunun varlıklı ailelerinden gelen kadın baniler ilk defa fetret devrinden sonra ortaya çıkmıştır. Beylikten merkezî devlete geçiş sürecinde önde gelen kadın baniler Anadolu kökenli ailelerden gelmekteydi. Hatta fetret devrinde (1413-1451 yılları arasında) yaptırdıkları yahut adlarına yaptırılan hayır kurumları, hanedan hanımlarının binalarının sayısını geçmekteydi. II. Mehmet zamanında bu durum değişmiştir. II. Mehmet’in saltanatı zamanında merkezileştirme çabaları sonucu devşirme sistemi iyice yerleşmiş ve devşirme kökenli aileler önemli derecede güç sahibi olmuşlardı. Bu gücü mimari alandaki girişimleriyle kamusal alanda sergilemişlerdir. Muhtemelen bu gelişmelerin yansıması olarak bu devrin sayılı birkaç tane olan külliyesi –sadece iki binadan müteşekkil küçük külliyeler olmasına rağmen– devşirme kökenli devlet adamlarıyla evlenmiş hatunlar tarafından yaptırılmıştır. Oysa bu dönemde merkezileştirilmeye çalışılan eğitim sisteminin mihenk taşı olan ulema ailelerine mensup kadın banilerin mimari girişimleri yok denecek kadar azdı. II. Beyazıt’ın döneminde ise, II. Mehmet’in merkezileştirme siyasetinin tersine bir gelişme söz konusudur (Beldicaanu, 1985). Siyasi, sosyal, ekonomik güç, II. Mehmet döneminin tersine bu dönemde daha geniş bir yelpazede sunulmuştur. Bu devirde Anadolu kökenli ailelerin kadınlarının mimari girişimlerinin çok az sayıda olsa da yeniden ortaya çıkması dikkat çekicidir. II. Beyazıt devri, II. Mehmet’in müsadere ettiği toprakların sahiplerine, özellikle Anadolu kökenli ailelere, tekrar iade edildiği bir dönem olarak bilinir. Dolayısıyla Anadolu kökenli ailelere mensup kadınların mimari girişimleri, bir yandan mensup oldukları ailelerin sahip olduğu gücün bir yansıması, diğer yandan da ailelerinin mimari girişimlerinin tamamlayıcısıdır. Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki fetret devrini izleyen yaklaşık kırk yıllık süre haricinde, Osmanlı toplumunun farklı sosyal tabakalarından gelen kadın banilerin sayısı Osmanlı hanedanına mensup kadın banilerin sayısını asla aşmamıştır. Bunların siyasi, sosyal, ekonomik güçleri mensup oldukları ailelerin statüsünden ve gücünden kaynaklanıyordu. Padişahların izledikleri siyasetteki değişen dengeler kadınların mimari alandaki himaye uygulamalarını büyük ölçüde etkilemiştir. Elbette bu uygulamalar, ailelerinin bu alandaki girişimlerinden bağımsız olmaktan ziyade onların bir uzantısıydı. Binaların Dağılımı Kadın banilerin nerelerde bina inşa ettirdiği ve binaların dağılımının nelerden etkilendiği de üzerinde durulması gereken bir husustur. Kadınların mimari girişimlerinin daha çok nerelerde yer aldığı düşünüldüğünde çok kesin sonuçlara varamamakla birlikte, şehzade annelerinin sancaklarda mimari girişimlerde bulunmalarının I. Mehmet devriyle başladığı aşikârdır. II. Beyazıt döneminde önemli bir sancak merkezi olan Amasya ve çevresi, Osmanlı tahtı varislerinin annelerinin mimari girişimlerini önemli derecede sergiledikleri bir yer haline gelmiştir. Oysa II. Beyazıt devrine kadar, Bursa ve Edirne Osmanlı hanedanına mensup kadınların yaptırdığı binaların çoğunluğunu barındırıyordu. Özellikle Bursa, kadınların yaptırdıkları hayır kurumlarının harcamaları için, çok uzak Anadolu kentlerinden ve Balkanlardan gelir transferlerinin yapıldığı bir kent görünümündeydi. Ayrıca II. Beyazıt devrinde İstanbul’da ilk defa dikkate değer sayıda kadın –padişah kızları, kethüda hatun, ulemadan da ümeradan da olmayan varlıklı ailelerin kadınları– hayır kurumları inşa etmişlerdir. Kadınlar yeni fethedilen yerlerde sosyal, ekonomik fırsatlar sunan hayır kurumları inşa etmeyi tercih etmemişlerdir, yahut buna izin verilmemiştir. Fetret devrini takiben Osmanlı toplumunun farklı sosyal tabakalarından gelen varlıklı ailelerin kadınları yeni fethedilen yahut uç bölgelerden ziyade Osmanlılaştırılmış kentlerde mimari girişimlerini sergilemişlerdir. Oysa yeni fethedilen veya uç bölgesine dahil olan yerler bu kadınların ailelerinin erkeklerinin (gazi, savaşçı, akıncı vb.) mimari faaliyetlerinin epeyce görüldüğü yerlerdi (Artan, 1996). Kadınların mimari girişimlerindeki bu eğilim Edirne, Bursa, İstanbul gibi kentlerin yeni fethedildikleri zaman da gözlenmiştir. Oysa Osmanlı Devleti’ne farklı dönemlerde başkentlik yapan bu kentler kadınların mimari girişimlerinin önemli ölçüde sergilendiği yerlerdi. Ancak kadınların bu alandaki faaliyetleri, fethedilen yerlerin sosyal, ekonomik, dinî ağlarının oluşturulmasından sonra başlamıştır. İstanbul fethedildikten kısa bir süre sonra Osmanlı hanedanına mensup ve toplumun farklı sosyal tabakalarından gelen erkekler başkentte hemen mimari faaliyetlere girişmelerine rağmen, kadınlar o yıllarda sadece birkaç binanın inşasını üstlenmişlerdir. Edirne ve Bursa’da da kadınların hayır kurumları erkeklerinkilerden çok sonraları yer almıştır. Bursa’da kadınların yaptırdığı binaların öncüleri Nilüfer Hatun tarafından I. Murat devrinde inşa edilmiştir. Oysa Bursa, Orhan Bey tarafından fethedilmiş ve bu dönemde hem Orhan Bey hem de ileri gelen devlet adamları birçok kurumun inşasını üstlenmiştir. Edirne 1361’de fethedilip, onu takip eden yıllarda birçok sosyal, ekonomik, dinî kurumların inşası gerçekleştiği halde, Edirne’de kadın baniler kamusal alanda kendilerini ilk defa 1430’lardan sonra göstermişlerdir. Daha önce de belirtildiği üzere Osmanlı Devleti’nin erken döneminde, erkeklerle karşılaştırıldığında, kadınlar bina yapmak için herhangi bir kenti değil, Osmanlı kurumlarıyla donanmış kentleri tercih etmişlerdir yahut onların mimari girişimlerine buralarda izin verilmiştir. Kadınların ne tür binalar inşa ettirmeyi tercih ettiklerini ve inşa ettirdikleri binaların türünü belirleyen faktörleri incelemek konumuz açısından bize önemli ipuçları sağlayabilir. Kadınların inşa ettirdiği binanın türü öncelikle Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu siyasi, sosyal, ekonomik şartlardan etkilenmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında Osmanlı hanedanına mensup kadınlar zaviye-imaretler kurmuşlardır. Zaviye-imaret türündeki binaların varlığı, bu dönemin siyasal, sosyal niteliğinden kaynaklanmaktadır. Merkezileştirme gayretleri ortaya çıktıkça Osmanlı hanesinin kadınları dervişler kadar ulemaya da hizmet veren zaviyeli camiler inşa ettirmeye başlamışlardır (Alioğlu, 1999). Nilüfer Hatun adına I. Murat tarafından zaviye-imaret türünde bir bina yaptırılmışken, daha sonraki sultanların saltanat devrinde, I. Mehmet’in annesi Devlet Hatun’un zaviyeli camiinde olduğu gibi, zaviyeli camiler öncekilerin yerini almıştır. Değişen siyasi, sosyal, ekonomik şartların yanında, banilerin sahip olduğu zenginlik ve statü binaların türünün belirlenmesinde etkili olmuştur. Bir mescit yahut caminin inşası esnasında yapılması gereken harcamalar bir zaviyeli cami yahut zaviye-imaret türünde bir bina ile karşılaştırıldığında çok farklı olmayabilir. Ama bu zaviye-imaret, zaviyeli cami diye tabir edilen kurumlar çok farklı amaçlara hizmet ettiğinden, kamusal olarak işleyişi esnasında daha fazla harcamalar gerektirmiş olabilir. Benzer sebeplerden dolayı medrese yaptırmayı mektep yaptırmaya tercih edenler, Osmanlı hanedanı dışındaki varlıklı ailelerin kadınlarıydı. Mektepler sonraki yıllarda hanedanın kadınları tarafından da inşa ettirilmiş, hatta II. Beyazıt devrinde öylesine yaygınlık kazanmıştır ki, mescit veya cami sayısının dahi bir hayli üstüne çıkmıştır. Kadınların ticari sayılabilecek mimari girişimleri ise II. Mehmet’in zamanında yaptırılan han ve hamamlar ile başlar. Binaların türleri kadar onların bir külliyenin parçası olup olmaması da kısmen padişahın izlediği siyasetin mimariye yansıması şeklinde görülebilir. II. Mehmet döneminin önde gelen kadın banileri çok sayıda hayır kurumu yaptırmalarına rağmen bunlar farklı yerlere dağılmış ve bir külliyenin parçalarını oluşturamamıştı. Sultan II. Mehmet vakıf mülklerini belirli gruplara dağıtmış, Osmanlı hanedanına mensup kadın banileri de bu uygulamaya dahil etmiştir. Kadınlara sadece farklı yerlerde küçük mülkler vakfedilmiştir. Bu da büyük külliyelerin ortaya çıkışını engellemiştir. Osmanoğulları’nın kuruluş yıllarında Melek Hatun (I. Murat’ın Karamanoğlu Alaaddin Bey ile evlenen kızı) (Konyalı, 1965 ve 1967) ve Hafsa Hatun’un (Yıldırım Beyazıt’ın Aydınoğlu İsa Bey ile evlenen kızı) (Tokluoğlu, 1964; Akın, 1968) Osmanlı toprakları dışındaki külliyelerini saymazsak, kadınların yaptırdığı ilk muazzam külliyeleri Osmanlı taht varislerinin anneleri II. Beyazıt döneminde inşa ettirmeye başlamıştır. Erken dönemde Osmanlı Devleti’nde kadınlar genelde mütevazı mimari girişimlerde bulunmuşlardır. Bu mütevazı girişimlerin büyük çoğunluğunu tek kubbeli camiler oluşturmuştur. II. Beyazıt’ın tahta geçtiği dönemde Osmanlı tahtı varislerinin anneleri, hanedan ailesinin erkeklerinin külliyeleriyle karşılaştırıldığında mütevazı sayılabilecek külliyeler inşa ettirmişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren kadınların kendi binaları tümüyle gözden geçirildiğinde ve önceki yıllarda yaptırdıkları mütevazı tek binalar veya küçük külliyelerle karşılaştırıldığında, kadınların yaptırdıkları hayır kurumlarındaki gelişim ve değişim gözlemlenebilir. Ayşe Çıkla, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi Notlar: 1. Daye: Sütanne 2. Daye hatun gibi kethüda hatun da Osmanlı devletinin erken dönemlerinde Osmanlı hanesinin önemli bir rolünü üstlenmiştir. Bu makama II. Beyazıt ve I. Selim saltanatlarından sonraki defterlerde rastlandığı bahsedilmiştir. Kethüda hatun 17. yüzyılda sultan ailesi eliti arasında yer almıştı. Bu bir dereceye kadar harem kurumunun en kıdemli idari görevlisi olduğundan ve sultanın şahsi hizmetlerine bakacak kadınların eğitiminden sorumlu olmasından kaynaklanmaktaydı. (Leslie P. Peirce, The Imperial Harem; Women and Sovereignity in the Ottoman Empire, Oxford University Press, New York and Oxford, 1993, s.131.) Kaynakça: • Akın, Himmet (1968) Aydınoğulları Tarihi, Ankara Üniversitesi, Ankara. s. 181. • Alioğlu, Füsun (1999) “Erken Osmanlı Döneminde İznik Kentinin Fiziksel Gelişimi”, Essays in Honour of Aptullah Kuran, (ed. Çiğdem Kafesçioğlu and Lucienne Thys-Şenocak, danışman: Gülhan Danışman), Türkiye Ekonomi ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, s.90. • Artan, Tülay (1996) “Periods and Problems of Ottoman Women’s Patronage on The Via Egnetia”, The Via Egnatia Under Ottoman Rule 1300-1699, (ed. by Elizabeth Zachariadou), Crete University Press, Rethymon, s.33. • Ayverdi, Ekrem Hakkı (1966) Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murat Devri, Baha Matbaası, İstanbul, s.40. • Ayverdi, Ekrem Hakkı (1973) Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri, Baha Matbaası, İstanbul, s.198, 205, 337, 338. • Babinger, Franz (1978) Mehmed the Conqueror and His Time, ed. by William C. Hickman, Princeton University Press, Princeton and New Jersey, s.12. • Barkan, Ömer Lütfi; Ayverdi, Ekrem Hakkı (ed.) (1970) Istanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546) Tarihli, Baha Matbaası, İstanbul, s.276-277. • Beldicaanu, Nicoara (1985) XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devletinde Tımar, Teori Yayınları, Ankara. • Gökbilgin, Tayyib (1952) XV.ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası, Üçler Basımevi, İstanbul, s.324. • Konyalı, İbrahim Hakkı (1965) Bir Hüccet İki Vakfiye, V.D., s. 108. • Konyalı, İbrahim Hakkı (1967) Abideleri ve Kitabeleriyle Karaman Tarihi, Baha Matbaası, İstanbul, s.461-463, 482. • Peirce, Leslie P. (1993) The Imperial Harem; Women and Sovereignity in the Ottoman Empire, Oxford University Press, New York and Oxford. • Tokluoğlu, Faik (1964) Tire, Şehir Matbaası. Yazının yayınlandığı yer: Mimarist, 14, Kış 2004, s.86-89.
|
