Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Mimarlar ve Yapılı Çevrede Kadın, Ayşen Ciravoğlu




Siyasal anlamda önemli dönüşümlerin yaşandığı ve dünyanın dengesinin değiştiği geçtiğimiz yüzyılda “öteki” kavramı oldukça sık gündeme taşınan bir konu oldu. “Merkez”dekilerin “diğerleri”ne bakışını simgeleyen bu kavram kuşkusuz, Batılı anlamda bir endişeyle, kendisini tanımlayabilmek için karşıtını üretme çabasından kaynaklanıyordu. Bu yaklaşım, politikayla doğrudan ilişki kuran mimarlık meslek pratiğinde de yansımalarını buldu. Buradan hareketle, gerek dünyada gerekse de ülkemizde mimarlık mesleğinde “merkez”dekiler ve “çeper”dekiler üredi, üretildi. Doğal olarak bu bakışın geniş açılımları doğdu. Örneğin coğrafi olarak çeperde kalanların mimarlığından, siyasal tavırla bütünleşen bir marjinal meslek pratiğine farklı “öteki”lerden söz etmek olası. Bunlardan birini ise kuşkusuz mimarlık ve toplumsal cinsiyet konusu oluşturuyor. Öncelikle konuya ilişkin kavramlara kısaca bir göz atmak gerekirse sex (İngilizce’de “cinsiyet”) sözcüğünün yaygın kullanımıyla aslında kadın ve erkek arasındaki biyolojik ayrım temeline dayanırken gender (İngilizce’de “toplumsal cinsiyet”) kavramının onları sosyal bir varlık olarak ele alarak aralarındaki ilişkilerin toplumsal olarak nasıl kodlandığı sorunsalıyla ilgilendiğine dikkat çekmek gerekir. Bu açıdan toplumsal cinsiyet eşitlikçi, farklı cinsel tercihlere hoşgörüyle bakan ve aile kavramını, üremeden çok paylaşıma dayandıran bir anlayışı temsil eder (Erkarslan, 2002). Bu nedenle toplumsal cinsiyetin ilgi alanı yalnızca kadınlar değildir ancak en azından şimdilik çalışmaların yoğunlaştığı grubun onlar olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Mimarlıkta toplumsal cinsiyet problemi bağlamında kadınları incelemek iki yönlü bir okumayı gerektiriyor. Bunlardan biri kadın mimarların meslek pratiğinde yer alma biçimiyken diğeri de yapılı çevre içinde kadının yeri olarak tanımlanabilir. Agrest v.d.’ne (Agrest, Conway, Weisman, 1996) göre, antik ve çağdaş söylemlerde erkek mimarların binalarını “doğurduğu (dünyaya getirdiği)” ısrarı aslında kadınlara tanınmış bir ayrıcalığa duyulan bir arzudur. Çocuksuzluk, erkekte kendini yeniden üretme saplantısıyla sonuçlanır. Kuşkusuz bu saptama, mimarlık tarihinde alternatif bir okumayı hak edecek değerdedir. Buradan hareketle öncelikle Batılı ülkelerdeki kadın mimarların sorunlarına değinmek gerekirse, bu konuda RIBA’nın (Royal Institute of British Architects-İngiliz Kraliyet Mimarlık Enstitüsü) Mayıs 2003’te University of the West of England ile birlikte yürüttüğü “Kadınlar neden mimarlık pratiğini terk ediyorlar?” (Graft-Johnson, Manley, Greed, 2003) başlıklı çalışmasını incelemek yerinde olacaktır. İngiltere’deki kadın mimarların mesleki etkinliklerinin hızla azaldığı saptaması üzerine bunun olası neden ve sonuçlarını araştırmanın yanında alınabilecek önlemleri belirlemek için başlatılan çalışmayı koordine eden grup, RIBA’nın “fırsat eşitliği” ilkesi üzerinde etkinlikte bulunan AFC (Architects for Change-Değişim İçin Mimarlar). Temelde web tabanlı bir anket, görüşmeler ve literatür taramasına dayalı araştırmaya 170 kadın katılmış. Bu çalışmadan ortaya çıkan bazı sonuçlar kadınların çoğunlukla, mimarlıkla ilgili daha az iş alanı olduğu, kariyerlerine ara vermeleri durumunda mesleki ilişkileri sürdürmek ve yeteneklerini geliştirmelerinin zorluğu gibi nedenlerle mesleği terk ettiklerini gösteriyor. Dahası çocuk sahibi olduktan sonra kariyer gelişiminin yavaşlaması, katı çalışma düzeni, uzun saatler çalışma ve promosyon ile ücretlendirmedeki eşitsizliklerin çocuklu kadınların mimarlık mesleğini terk etme nedenlerinden olduğu söyleniyor. Buna ek olarak mimarlık alanındaki çoğu kadının Avrupa Birliği’nin azami 48 saat çalışma yönündeki direktifinden çok daha fazla çalıştığı ortaya çıkmış. Ankete katılan birinin sözleri ise oldukça ilginç: “Sistem iş bağımlısı erkekler için kurulmuş. Sadece erkekler gibi davranan kadınların biraz yükselme şansı var.” İngiltere’deki araştırmayı bir yana koyarak konuya ülkemiz özelinde baktığımızda kuşkusuz bu tablo biraz değişiyor. Ülkemizde bugün kırsal alanlarda kadının sömürüsünün sürmesine karşın, Cumhuriyetin ilanıyla başlayan süreçte “uygar” diye nitelediğimiz pek çok Batılı ülkeden önce kadınların en azından yasal düzeyde haklarına kavuştuklarını söylemek mümkün. Öte yandan bu gelişime paralel bir biçimde Amerika ve Avrupa’da mimarlık okullarına kadınların kabulünün çok zor olduğuna da dikkat çekmek gerekiyor (Erkarslan, 2002). Bugün ise ABD’de ancak % 13-14 (Yürekli, Yürekli, 2004) olan kadın öğretim üyesi oranı Türk üniversitelerinde % 25 ile dünyada önde gelmektedir. 1. Avrupa’daki kadın öğretim üyesi sayısı ise oldukça azdır. 2. Ancak bugünkü Türkiye’ye baktığımızda, bilinçli olarak kadınların iş alanlarının daraltılmasıyla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. 3. Bu da doğal olarak bir geri dönüş eğilimine işaret ediyor. Mimarlık penceresinden bakarsak ülkemizdeki mimarlık okullarındaki öğrencilerin yarısından fazlasının kadın mimar adaylarından oluşmasına ve okulu başarıyla bitirenlerin de en az yarısının kadın olmasına karşın kadınların hâlâ meslek pratiği içinde yeterince yer alamadıkları okunabilir. Mesleki pratikte önemli roller üstlenenlerin ise kariyerlerinin önemli noktalarında cinsiyet ayrımcılığıyla karşılaştıkları söylenebilir. 4 Ortak olarak önemli yapıların üretilmesine etkin olarak katılmalarına karşın neredeyse hiçbir kadının adı mimarlık gündeminde sıkça yer almıyor. Öyle ki eşleriyle birlikte çalışan kadın mimarlar çoğunlukla pratiklerini yalnızca iç mekân tasarımı ve konut tasarımıyla sınırlandırıyor. Öte yandan üniversitelerde eğitim alanında hizmet vermelerine karşın kadın akademisyenler üst düzey görevlerde yeterince yer alamıyorlar. Kuşkusuz konunun sosyolojik boyutu, diğer meslek alanlarıyla bütünleşerek daha derinlemesine bir inceleme gerektiriyor. Kadın mimarları bir kenara bırakarak yapılı çevrede kadın konusuna eğildiğimizde Agrest v.d.’nin (Agrest, Conway, Weisman, 1996) değerlendirmeleri ilginç gözükür. Yazarlara göre modern mimari eleştirisinde bir cinsiyet analizi, tarihsel olarak kadını bastırmak, kontrol etmek ya da dışlamak üzere işlevlendirilen bir sosyal sistemi açığa çıkarır. Bu nedenle erkeğin inşa ettiği ve kadının içinde oturduğu; erkeğin dışarıda ve kadının içerde olduğu; erkeğin kamusal, kadının özel olduğu; doğanın tüm kibar ve zalim taraflarıyla kadın ve doğa üzerindeki en büyük zafer olan kültürün erkek olduğu gibi uzun süredir kuşku duyulan bazı olguları yeniden incelemeye gereksinim vardır. Bu noktada Batı düşüncesindeki en önemli ikilemlerden birinin de doğa ve kültür arasındaki ayrım olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Feminist bakış açısına sahip bilim tarihçileri, doğanın kadınsı, kültürün erkeksi özelliklerle özdeşleştirilmesini eleştirmişlerdir. Bu anlamda doğa-kültür ikilemi üzerinden gerçekleşen ayrımın özünde doğayı kontrol etmeyi hedefleyen bir güç ilişkisini barındırdığı vurgulanmaktadır (Kayasü, 2002). Özetle erkeği kentle; kadını ise evle bağdaştıran önyargılar güncel bir tartışmayı hak edecek değerdedir. Bu noktada yapılacak tartışmaya mesleğin eğitiminde kültürel çeşitliliğin öneminin eklenmesi gerektiği söylenebilir. İnsanın değişik durumları, gereksinimleri, kültürü, yaşam tarzı, tavrı, öncelikleri ve farklı girdi ve tarihleri olabileceğinin düşünülmesi önemlidir. Mimarlık pratiğinin ise insanın farklı hallerini/marjinalleştirdiklerini (kadınlar, eşcinseller, çocuklar, yaşlılar, kara derililer...) de içine alarak genişlemesi gerektiği açıktır. Tüm bunlara ek olarak James Robertson’ın (Madge, 1993), yakında HE5 (Hyper Expansionist-Hiper Büyümeci) gelecek’in, yerini SHE6 (Sane Humane Ecological-mantıklı, insancıl, ekolojik) geleceğe bırakacağı düşüncesine yer vermek gerekiyor. Bir başka deyişle, uzmanlaşmış, kısa ömürlü, seri üretilmiş ve standardize edilmiş endüstriyel ürünler yakın gelecekte yerini post endüstriyel, çok amaçlı, onarılabilir, uzun ömürlü, tasarım sürecinin demokratik ve kapsayıcı olduğu, tasarımcının işbirliği içinde, katılımcı tavırda olduğu bir anlayışa bırakacaktır. Bu muzip gönderme/kışkırtıcı saptamanın açtığı kanaldan ilerlersek konunun önümüzdeki günlerde çok tartışmalara “gebe” olacağı söylenebilir... Ayşen Ciravoğlu, Araştırma Görevlisi YTÜ Mimarlık Fakültesi MimarlıkBölümü Notlar: 1. Bu noktada ülkemize öğretmenlik ve öğretim üyeliği gibi mesleklerin toplumda anneler için ideal meslek olarak görülmesinin de etkisinin oldukça fazla olduğunu eklemek gerekiyor. 2. Eylül 2004’te düzenlenen 7. Avrupa Mimarlık Okulları Başkanları toplantısı katılımcılarından 89’unun yalnızca 13’ü kadındı. Bunların çoğu da okulların dekanları ya da bölüm başkanları değil, dış ilişkiler koordinatörleriydi. 3. DSİ ve Orman Genel Müdürlüğü’nün uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmak için: Suher, H., 2004, mimarlara mektup, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Ocak. 4. Bu konuyu tarihsel açıdan incelemek için bakınız: Özgüven, Y., 2002. Türkiye’de Kadın Mimarlar (1934-1960), Mimarlık ve Kadın Kimliği, Boyut Yayın Grubu. Sözü geçen araştırma, Cumhuriyet ile birlikte mimarlık okullarında kadınların yer almasına karşın bunların meslek pratiğinde çok etkili olamadıkları saptamasıyla sonuçlanıyor. Kadınlar bu dönemde daha çok konut ve iç mekân tasarımına yönlendiriliyor. Erkarslan (2002) da bu dönemde kadının yetiştirilmesinin öneminin daha çok ileride vatana yararlı evlatlar yetiştirebilecek anneleri eğitmek olarak görüldüğünü söylüyor. 5. İngilizce’de “erkek”. 6. İngilizce’de “kadın”. Kaynakça: • Agrest, D., Conway, P., Weisman, K., L. (ed.) (1996) The Sex Of Architecture, Harry N. Abrams Inc. • Erkarslan, Ö. E. (2002) “Modern Türkiye’nin İnşasında Kadın Mimarlar”, Mimarlık ve Kadın Kimliği, Boyut Yayın Grubu. • Graft-Johnson, A., Manley, S., Greed, C. (2003) Why do women leave architecture?, yayınlanmamış rapor, University of the West of England, Bristol, RIBA. • Kayasü, S. (2002) “Kadın ve Mekân Etkileşimi”, Mimarlık ve Kadın Kimliği, Boyut Yayın Grubu. • Madge (1993) “Design, Ecology, Technology: A Historiographical Review”, Journal of Design History, v. 6, no.3, pp. 149-166. • Özgüven, Y. (2002) “Türkiye’de Kadın Mimarlar (1934-1960)”, Mimarlık ve Kadın Kimliği, Boyut Yayın Grubu. • Suher, H. (2004), “İnanılmayacak Bir Konu: Kadın Elemanlara İş Alanları Daraltılıyor”, mimarlara mektup, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, sayı: 59. • Yürekli, H., Yürekli, F. (2004) “Türkiye Cumhuriyeti’ni Anlamak”, Cumhuriyet, s. 2, 18 Ekim. Yazının yayınlandığı yer: Mimarist, 14, Kış 2004, s.44-46.


http://www.yapi.com.tr/haberler/toplumsal-cinsiyet-baglaminda-kadin-mimarlar-ve-yapili-cevrede-kadin-aysen-ciravoglu_95218.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!