Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.

"Hiçbir Yerde Bizdeki Kadar Vahşi Bir Dönüşüm Yok"

İstanbul, kentsel muhalefetin daha organize, daha dirençli olduğu ve daha somut talepler dile getirdiği bir yerel seçime hazırlanıyor. Doç. Dr. Asuman Türkün ile yaklaşan yerel seçimleri, odağında kentin olduğu hak mücadelelerini ve kentsel dönüşümü konuştuk.

"Hiçbir Yerde Bizdeki Kadar Vahşi Bir Dönüşüm Yok"

Yerelde verilen bu mücadele, yerel siyasette yeterince karşılık bulabiliyor mu, alternatif bir model önermesine dönüşebiliyor mu?

Bir önceki yerel seçimler öncesi TOKİ, Başıbüyük’e girmişti; orada bir müdahale vardı. Verilen mücadele, seçimlere yansıdı ve Maltepe Belediye Başkanı değişti. Aynı şey Kartal’da, Sarıyer’de de oldu. Fakat seçimleri kazanan CHP’li belediyeler insanların taleplerini karşılayacak daha katılımcı ve yaratıcı modeller bulmazsa; daha cesur olmayıp, tamamen sistemin sınırları içinde hareket ederse, başarılı olmuyor. O zaman insanlar, daha güçlü olanın yanında durmaya çalışıyorlar; merkezi yönetimle ilişkileri daha kolay çözebilecek bir yerel yönetim tercih sebebi de olabiliyor. Bence henüz dönüşümlerin sonuçlarını görmedik. Belki bunlar hız kazanıp, Bezirganbahçe’de olduğu gibi sonuçları ortaya çıktığında; insanlar o bilinçlenmeyi yaşayıp, daha gür biçimde bunu ifade etmeye başladıklarında, nasıl bir model olabileceğini tartışmaya başlayabileceğiz.  

Belediyelerde, BDP’nin Güneydoğu’daki ağırlığının dışında bir AK Parti, bir de CHP var. Ama, belli itirazı olan insanları bir araya getirebilecek bir bağımsız aday bile gösterilemedi. Halbuki bunun için ortam da vardı. O ortak aday, daha alternatif bir şey sunabilirdi. CHP belediyesi bunu yapamıyor ve çok da hazırlıklı değil. İtiraz ediyor; ama sunduğu model yine o dar kapsam içinde kalıyor. Öte taraftan yeni bir model oluşturmak da kolay değil. Belediyelerin kaynaklı sınırlı ve hatta yasal düzenlemelerle gücü de çok tırpanlandı. Ama bunu başarmak zorundalar. Aynı sistemin içinde debelenirseniz, başka bir model çıkarmak çok olanaklı değil. Konuşmak, fikir üretmek lazım. Türkiye’de hayat biraz da, kayıp vermeme mücadelesi üzerine yoğunlaşıyor; biraz da bunun için model üretemiyoruz. Sürekli bir şeyler kaybediliyor; bu nedenle elimizdekini nasıl koruyabiliriz şeklinde bir mücadele ağır basıyor. Hatta ‘alternatif model’ denildiğinde, ‘şimdi onun zamanı değil’ deniliyor; hepimiz arada kalıyoruz. Oysa ilkesel düzeyde bir takım şeyler söyleyebilir, örneğin barınma hakkını savunabilir, tahliyeleri kesinlikle reddedebiliriz. İlkesel düzeyde anlaşılıp, yerelde neler yapılabileceği oradakilerle birlikte çözülmeli. Zaten demokrasi dediğiniz şey de biraz orada başlıyor. Deprem, sel, binaların yıpranmışlığı gibi sebeplerle gerçekten bazı yerlerde dönüşüm gerekebilir; ama insanlar, bütün bunları oranın gerçekliğini de hesaba katarak, talepler doğrultusunda birlikte ortaya koyan bir belediyeyi muhakkak tercih edecekler. Ama daha zamanı değil.

Kentsel dönüşüm ilk gündeme geldiği zamanlarda merkezi idarenin en çok kullandığı argümanlardan biri başka dünya kentlerinde de benzer uygulamalar olduğu yönündeydi. Dünya nasıl kentsel dönüşüyor?

Tabiî ki dünyada kentsel dönüşüm var. Özellikle Avrupa kentlerinde, sanayisizleşme ve hizmet sektörünün gelişmesiyle birlikte, kentteki toprak rantının da ekonomik gelişme açısından çok önemli olduğu biliniyor. Orada da iyi / kötü uygulamalar, yerinden etmeler var; ancak bizdeki kadar vahşi bir dönüşüm yok. En azından bunun tepeden inme bir kararla olmayacağı, katılımcı süreçleri işletmek gerektiği bilgisi var. Bir itiraz kültürü de var; katılımın sağlanmadığı durumlarda toplumsal anlamda ciddi eleştiri alıyor. Bizde ise çok tavizsiz bir dönüşüm uygulaması var. Hindistan, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerde de gecekondular var; hatta ölçekler öyle inanılmaz ki, gecekondu ve kentin dışındaki köyler birleşmiş, kilometrelerce konut uzanıyor. Ama en azından ortada bir gerçeklik olduğunu kabul ediyorlar ve bu gerçekliği mağduriyetleri artırmadan nasıl daha iyi hale getirebilecekleri üzerine kafa yoruyorlar.


TOKİ, bugüne kadar 500 bin civarında sosyal konut ürettiğini söylüyor; sosyal konut projeleri düşük gelir gruplarını gerçekten kapsayabiliyor mu?

Herkes, sosyal konut politikalarının en düşük gelir grubunu kapsamakta ne kadar başarısız olduğunu söylüyor. Biraz okuma ve araştırmayla bunlara ulaşılabilir. Türkiye’de formel piyasada konuta erişemeyecek nüfusun oranı çok yüksek. Asgari ücreti düşünürseniz, ayda 400 – 600 TL’yi ödeyebilmek için bir ailede iki kişinin ciddi biçimde çalışması lazım. Siz eğer bu düzeydeki bir grubun konut ihtiyacını karşılamaya çalışıyorsanız, buna uygun politika üretmelisiniz. Bugünün modeli, eninde sonunda yoksullaşmayı, mülksüzleşmeyi ve başarısızlığı getiriyor. Aslında o insanları, aldığınız noktadan çok daha kötü koşullarda bırakıyorsunuz. “Eğer buysa, hiç dokunma; bırak dağınık kalsın” demek gerekiyor. Çünkü siz, “Ben burada yaşam kalitesini artıracağım, daha iyi koşullarda yaşanacak, planlı olacak” diyorsunuz; ama o insanları bulundukları yerde yaşatamıyorsunuz ve çok daha kötü koşullara mahkum ediyorsunuz. Bazirganbahçe’de, Sulukule’de ve Tarlabaşı’nda yaşanan buydu. Bir de bizde herşey ‘çok acil’, ‘hemen’; oysa 10 yıldır deprem korkumuz yok muydu? Çok üzerine gidilmeyen bir konu da, 10 yılda toplanan deprem vergileri. O paralarla sağlanacak sübvansiyonlarla, hiç kimse mağdur olmadan ciddi bir dönüşüm yapılabilirdi. Ama bunların hiçbiri olmadı, 11 yıl sonra birdenbire böyle bir dönüşüm furyası başladı. Brezilya’da bu anlamda çok ciddi sübvansiyonlar var; düşük gelir grubundan para talep edilmiyor. Belli kuruluşlar, iyileştirme konusunda teknik destek veriyor. İnsanların birlikte hareket ederek, yaşadıkları yere sahip çıkması, daha önemli politikalar olarak ortaya çıkıyor.

Bu anlamda TOKİ’nin pozisyonunun yeniden gözden geçirilmesi gerekmiyor mu?

Bence TOKİ’nin yetkilerinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Zaten o nedenle çok vahşi... Her şeye merkezden karar veriliyor. Araçları da çok kuvvetli; mücadele etme alanlarınız çok sınırlı, çok güçsüzsünüz. O güç ilişkisi, giderek çok eşitsiz bir hale geliyor. Oysa siz, dar gelirliler için konut yapmak üzere ortaya çıkmış bir kurumsunuz. “Zenginden alıp, alt gelir grubuna veriyorum” diyorsunuz; ama nasıl bir vermektir bu?

Kentsel muhalefet, bu yeni duruma ne kadar hızlı ve doğru tepkiler verebiliyor?

Artık eskiye göre daha hızlı tepki verebiliyor. Çünkü insanların bir arada hareket etme isteği ortaya çıktı; bu geri döndürülebilir bir şey değil. Yine de henüz çok az ve yeterince organize değil. Hep aynı insanlar mücadele ediyor ve bir müddet sonra da yorulunuyor. Mücadelenin kitlesel ve hedefe odaklı olması gerekiyor. Taksim’in çıkış noktası böyleydi. Hedef odaklı bir mücadele olmazsa, bir süre sonra insanlar çekilmeye başlıyor ve herkes kendi başına kalıyor. Mesela mahalleler bu anlamda çok yalnız. Bu mücadeleyi sürdürebilenler gerçekten çok takdir edilesi bir iş yapıyorlar. Güçleri birleştirmekten başka çare yok. Ufacık sorunlar, bölünmelere neden olabiliyor; bu nedenle öncelikle bazı ilkeler etrafında buluşabilmek önemli. O bir araya getirici ilkeleri bulmak da o kadar zor değil diye düşünüyorum. Bizde egolar yüksek, bu nedenle insanlar birbirlerini dinlemeyebiliyor; bunlardan vazgeçilmeli.

TÜMÜNÜ GÖSTER HABERİN DEVAMI:   1  |   2
http://www.yapi.com.tr/haberler/hicbir-yerde-bizdeki-kadar-vahsi-bir-donusum-yok_116724.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!