Son Yıllarda “YAPI”da Yayımlanmış İstanbul Yapıları Üzerine Bir Yorum / Yeni Kozmopolit Ortam mı?
/P> Ticaretin ettikleri her zaman aynı değildir. Tarihte sanat ve kültürün bu
alışverişlerle geliştiği de olmuştur. Ortaçağın en büyük başkaldırısı
Rönesans da, uluslararası ticaretin eseridir. Floransa’nın
elbette Dünyadan ve tarihten öğrendiği pek çok şey vardır. Fakat görkemli
kültürel ortamın başarısını, kimliğini hepimiz biliyoruz... Biliyoruz ki, Osmanlılar, Dünya uygarlık sürecinden koptuklarını anladıklarında, aramızda belki ikiyüz yıllık bir açık vardı... Onlar da bu kültürel ve teknolojik açığın kısa zamanda kapanmayacağını anlamış ve işe gündemdeki uygar dünyayı taklit ederek başlamıştır. Sevgili Atatürk ve arkadaşları da bunu görüyor, sanırım daha bilinçli olarak, taklitle başlanan bu sürecin, ancak eğitimle özgünlüğe kavuşabileceğini düşünüyorlardı... Fakat 1920’lerde başlayan eğitim seferberliğinin, önceliği, 1950’lerde ekonomiye bıraktırılmıştır. Ekonomi ise kısa vadede özgünlük değil, uygunluğu yeterli buluyordu. Okullarımız düşünen yani arayan değil, bilgi ezberlemiş yineleyen insan yetiştirdi ve bunu sürdürüyor... Artık kimliğimizi bu yaklaşıma teslim etmiş bulunuyoruz. Kuramcılarımız okuyarak, uygulayıcılarımız görerek ezberliyor. Düşünmekten, hata yapmaktan korkuyoruz, yani kendimize güvenemiyoruz. Bilgi kapsamına gelince bu güncel sorunlarla sınırlıdır. Eleştirel ortam olmayınca genelde alışkanlıkların dışına çıkmak istemiyoruz. Kuramcılarımız “uluslararası” diyerek tartışmayı bir tür Türkiye dışına çıkarmayı ve ortamın söylemleri ile konuşmayı seçiyorlar. Yani her şeyi bu kimlik altında toplamaya, sanki öyle olmayı kuramsallaştırmaya çalışıyorlar ve arkasından da nedense kendimizi korunmaya, hoşgörüye muhtaç ortam gibi bir savunma geliyor. Mimarlarımızın bu yabancı yaklaşımı yetkiyle, bilinçle anlayarak kullandıkları söyleniyor... Bu söz, son zamanlarda yakalanan bir gelişme gibi tanıtılıyor... Eğer bu, uluslararası yapıların niteliklerine uyum sağlamak ise, biraz malzeme, üretim teknolojisi eksiği ile Türk mimarları görsel olarak 1930’larda ve sonralarında, “gibi” olmayı zaten beceriyorlardı... Eğer önceki uluslararası ilişkilerde, çeştlilikten ve imalat düzgünlüğünden başka farklar varsa üzerinde durulmalı, açıklanmalıdır.
|