Son Yıllarda “YAPI”da Yayımlanmış İstanbul Yapıları Üzerine Bir Yorum / Yeni Kozmopolit Ortam mı?
Yazımın belkemiği yaptığım kozmopolit, yani birbiriyle ilişki kurmuş yabancı kültürler olmayıp, herbiri kendi ortamı içinde yaşamını sürdüren kültürler gibi görüyorum.. Bu nedenle kümelemem kaba niteliklerle sınırlı... Belki bizim karmaşamızın uluslararasının genişliğinin yansımasıdır veya kuram dışı kendi yaklaşımlarımızdan gelebilir. Kuramlara bilerek veya bilmeyerek aykırı davranmak, farklılıkların kaynağı olabilir. Eksik bilgi ile yapılan aykırılıklarla, bilerek yapılanların başarılı olma olasılığı çok farklıdır. Doğal ki, bu durumda bilimsel yapılan kuram dışı aykırılıklar belki başka kuramlar, yani yeni arayışlar başlatabilir. Kuramcılarımızın, seçilmiş yapılarımızdan “dünyanın herhangi bir yerinde yadırganmaz” diye söz etmelerini şöyle anlıyorum: artık dünyada tek kimlik geçerliyse bu bir iltifat demektir. Aksi halde, böyle bir yapı için “bu Türkiye’den gelmiş, burada ne arıyor?” veya “bu yapı Türkiye’de olmalıydı” demeyi yeğlerim. Yapının her yerde geçer olması, hiçbir yerle gerçek bir iletişim kuramadığını, aidiyet nitelikleri taşımadığını söylemez mi? Halkımızda, görünürde bir gelir uçurumu ve görünmeyen bir kültür uçurumu
var... Geleneksellik bu farkı gizleyen bir ortam yaratıyordu... Evlerin nasıl
olduğu değil, genelde büyüklük, küçüklük farkı yaşanıyordu... Yerelliğin yerine
toparlayıcı, bütünleştirici olarak neyin yerleştiğini sürekli sorgulamak gereken
konularımızın başlıcalarındandır. Sosyal bütünlük ve bütünlüğün önemli bir parçası olan geleneksellik, bugünün geçeklerince aşılmıştır. Örnek aldığımız, bugünün uygarlığını oluşturan toplumlar kendi süreçlerini yaşamış ve sürdürmektedir. Bu sürece sonradan katılan bizlerin, bütünlüğümüzü koruyarak, sürdürerek yeni bir ekonomik, sosyal ve kültürel bir yapıya geçmemizin aksadığını görüyoruz. Belki de bu süreç değiştirme olayımızın ağırlıklı olarak özüyle değil, görselliğiyle yaşanması bu ayrışma ve karmaşanın nedenidir. Özellikle ticari yapıların bir rekabet aracı olmaları, mimarları da bu
ortamın bir parçası yapabiliyor. Bu koşullar altında tasarım doğal içgüdüsel bir
süreç değil, kışkırtılmış, kamçılanmış, içgüdüden uzaklaşmış anlatımlar
yaşıyor... Türkiye bir taraftan kuramları artırırken, kuralları da azaltmalıdır diye düşünürüm.
|