Arnulf Rainer, hem geçmişi hem de bugünü işin içine katacak şekilde, imgeyle imgenin yok edilmesi, silinmesi ilişkisini yorumlamak amacıyla, fotoğraf üzerine yapılan İsa resimlerini kullanır. İşkence sırasındaki İsa’yı betimleyen ünlü resimlerin görüntülerini büyütüp yüz kısımlarını portre olarak çerçeveleyerek, Rainer, Batı sanatına ait yapıları, azizle ibadet eden arasındaki göz temasına odaklanan Doğu Hıristiyanlığının ikonalarına benzer bir biçime dönüştürür. Tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği bir çağda imgenin sıradan niteliğini vurgulamak amacıyla, görüntülerin üstlerini boyayarak imgeyi silmeyi sürdürür. Röprodüksiyonlar üzerinde yeniden çalışarak, Rainer, bunlara, özgün yapıtlar olarak yeniden hayat kazandırır. İmgenin yeniden üretilebilirliği, her ne kadar, sonsuza dek hayatta kalma düşüncesini pekiştiriyor olsa da, aynı zamanda, bu çarmıha gerilme görüntülerinde yakalanmış olan anlar gibi, yokluk ya da ölüm anına da işaret etmektedir. Rainer’in heyecan uyandırıcı fotoğraf üstü resimleri, imgeyle ve bunun da ötesinde, ölüm kavramıyla, yalnızca görmeye bel bağlayan geleneksel, dini etkileşim biçimine taban tabana zıt, fiziksel bir etkileşim biçimi öne sürer. Rainer’in yapıtı, geleneksel imgelemi dönüştüren ve ona yeni kavramsal boyutlar kazandıran çağdaş bir estetik önerir. Rainer’in resimleri, çok büyük ölçüde, insan olmanın varoluşa ilişkin bir noksanlık anlamına geldiği bilgisi üzerine kuruludur. Fotoğraf üzerine yapılan İsa resimlerini bir araya getiren yapıt, bu ilkesel başarısızlığı, insanın başarısızlığını konu alır: İnsan figüründe ölen, tanrısallıktır aslında; yetkinlik, insan dünyasında karşılığını bulmaz. Rainer’in vurgusu varoluşsal yetersizliğin değişik yönlerini öne çıkarır, insan varoluşunu acı verecek derecede hissedilir kılarlar.
|