Yakın geçmişte, özellikle de savaştan önceki ambargo sırasında, Irak ile Türkiye arasında yapılan neredeyse bütün kamyon nakliyatı, özel yapım çelik depoları da barındırıyordu. Her kamyon kasasının altına göre özel olarak imal edilen depolar, Irak’tan Türkiye’ye kayıt-dışı mazotun getirilmesi için kullanılmaktaydı. Şu anda yasaklanmış ve miadını doldurmuş bu depolar, sınıra yakın otoyolların çevresinde bir zamanların ‘değiş-tokuş’ ekonomisinin kalıntıları olarak çürümeyi bekliyor.
Bir sanat topluluğu olan xurban-collective, Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında yer alan küreselleşme işaretlerini belgeliyor. Bu projede, Türkiye-Irak sınırında yapılan mazot kaçakçılığında kullanıldıktan sonra terk edilen metal depoları belgeliyorlar. Etkinliklerini arkeolojik saha araştırması olarak tanımlayan grup, bu keşif işlemini eski kültürlere ait kalıntıları belgeleyen arkeoloji ile kıyaslıyorlar. Projenin amacı bu depoların/araçların (Anadolu’daki binlerce yıllık ticaretin araçları olan amforalar gibi) arkeolojik yüzey taramasını yapmak ve “seçilmiş” bir tanesini İstanbul’a saygınlık nesnesi/anıt olarak getirmek. Sanatçılar, eski dünyada, sınırların yokluğu insanların ve malların ‘Verimli Hilal’ bölgesi boyunca hareket etmesine olanak tanıdığını ama bugün ulusal sınırların bu eski yolları kapatıp dolaşıma engel olduklarını ifade ediyorlar. xurban-collective üyeleri, bu sergide yer alan projeleri için, 2003 yılının Ağustos ayında ve tekrar bu sergi için 2007’de, toplam 21 günde 7000 kilometrelik bir yolculuk gerçekleştirdiler. Yol kenarlarına atılmış mazot depolarını arayış serüvenleri, çağdaş dünyanın en önemli mallarından biri olan mazotun bugünkü dolaşımının, ekonomik olarak çökertilmiş bir bölgede yaşayanların hayatlarıyla nasıl kesiştiğini görmelerine olanak tanıdı. Ayrıca, sanatçılar, eski ticaret yollarını takip ederek, kısa süre önce elden çıkarılmış mazot tanklarıyla birlikte, neolitik/arkeolojik alanları da fotoğrafla belgeleme olanağını yakaladılar. Sanatçılar deneyimlerini şu şekilde açıklıyorlar: “Doğuya doğru gittikçe politik/arazi görüngelere ait arkeolojik katmanların iç içe geçtiğini söyleyebiliriz. Batı’ya ait bir geleneğin tersine, bu geçişlerin ve dönüşlerin (baskı ve karşı durma gibi) yazılmamış tarihi, arkeolojik kazıyı ve belgelemeyi gerekli kılar. Irak’taki güncel durum bunun en yeni ve acı göstergesidir. Sonuçta yoğunlaştığımız alan, sanat üretiminin yapısal araçlarından ve ifadesinden ziyade, bahsedilen katmanlaşmanın görünür kısmıdır: Bu katmanlar nasıl birbirine karışır?”
|